soğuk kış günlerinde özlemini duyduğum küba'ya dair basit bir yazı yazmak istedim.
sanırım şuan herşeyi bırakıp sırt çantamla birlikte " ya basta, ya nasip " naralarıyla havaalanının yolunu tutmak isterdim.
küba anadolu gibi sarı sıcak şekliyle gözümün önünde hep.
İnsanları, iklimi, coğrafyası.
Küba üzerine çok düşündüm. ama burada kesmeliyim. çok hisli yazıların yeri burası değil.
Küba: sarısıcak pencere; iki gezginin, küba seyahatini anlatmakta.
Kübayı tanımak isteyenlerin veya seyahate gideceklerin okuması gereken bir kitap.
Küba otelleri, küba yemekleri, halkı, ulaşımı, müziği daha birçok değerlerinden bahsedilmekte.
Kitapta geçen küba beşlisi; bugün kü gazetede gözüme çarptı, üç ü serbest bırakılmış. Amerika nın küba üzerinde uyguladağı ambargoda gevşeyecekmiş. Direnen halklara, ülkelere, kişilere selam.
Alıntılar
Bir kez özsu yürümüş dallara,
Patlayacaktır ağır sancılara karanlıklar
Varmak için o güzel yarınlara
Bizim de dağlarımız vardır che quevara.
Basit yaşacaksın, mesela susayınca su içecek kadar basit. Yalçn ergir
Küba: insanın gözünün görebileceği en güzel yer. Kolomb
hiçbir şey faydasız olamaz işsizlik sıfır olmak zorunda bir toplumdaki birey bir değer içermiyorsa o toplum doğru olamaz. Castro
hiçbir vatandaş şansıma terk edilip bir kenara konulmamalı. Castro
adalet güçlü olanın hakkını kolaylaştırmaktan başka bir şey değildir.
Hepsinin ortak noktası bir gölgeye sığınmış olmaları.
Ho ho ho sin mich
Ernestoya bin selam
2 - 3 daha fazla vietnam
günümüzde kim özgürlük savaşçısı kim terörist belli değil tanımı güçlü olan yapıyor.
Küba : sarı sıcak bir pencere
Cüneyt göksu
Serpil yıldız
Beyazvizyon yayınları
286 sayfa
19 Aralık 2014 Cuma
9 Aralık 2014 Salı
juan manuel parada - işgal ve diğer öyküler
kış mevsimine yakışmayan pazar günündeyim. elektrik kesintisi günümü şenlendirdi.
senelerden beri kış benim için soğuk suyun yüze çarpması demek. güne hızlı bir başlangıç oldu
benim için.
devrik cümlelere bayılırım. beni yansıttığını düşünüyorum. mümkün olduğunca kullanmaya
çalışıyorum.
boğaz ağrısıyla birlikte battaniyenin altında ki yerimi alıyorum.
juan manuel parada ile böyle tanıştım. kış mevsiminde sarı sıcak olan ülkelerin yazarı.
juan manuel parada nın çok sağlam hikayesi işgal bu kitaptaydı. üzerine methiyeler dizilecek çok iyi
hikaye. okuyunca göreceksiniz.
bunu dışında hastanede ki palyaço, kitap satıcısı, kiralık fikirler, mutlu ülke can alıcı hikayelerinden.
juan manuel parada ya dikkat etmeye başlıyorum.
kitap alakarga yayınlarından çıkmış, kapak resmi çok hoş.
dört-beş yerde imla hatası olmasına rağmen güzel, açık, temiz çeviri olmuş.
hikaye severlerin ilgisini çekeceği bir kitap olduğunu düşünüyorum.
alıntılar:
kabul et numas, şansızlık ekiyorsun.
her şeye yeniden başlamak için yeniden başlıyorlardı.
bir gazoz ve iki çörek alacak, biraz da atari oynayacaktı.
değersiz olmaya veda edecektim.
her biri, kendisi olabilmek için diğerine ihtiyaç duymaktan nefret ediyordu.
orada bulunanların önünden yürüdü ve dışarıdaki dünyaya vardığında içerideyken ruhunu daraltan
sıkıntıyı tek nefeste dışarı attı.
juan manuel parada
işgal ve diğer öyküler
çeviri: berna talun üğüten
alakarga yayınları
103 sayfa
senelerden beri kış benim için soğuk suyun yüze çarpması demek. güne hızlı bir başlangıç oldu
benim için.
devrik cümlelere bayılırım. beni yansıttığını düşünüyorum. mümkün olduğunca kullanmaya
çalışıyorum.
boğaz ağrısıyla birlikte battaniyenin altında ki yerimi alıyorum.
juan manuel parada ile böyle tanıştım. kış mevsiminde sarı sıcak olan ülkelerin yazarı.
juan manuel parada nın çok sağlam hikayesi işgal bu kitaptaydı. üzerine methiyeler dizilecek çok iyi
hikaye. okuyunca göreceksiniz.
bunu dışında hastanede ki palyaço, kitap satıcısı, kiralık fikirler, mutlu ülke can alıcı hikayelerinden.
juan manuel parada ya dikkat etmeye başlıyorum.
kitap alakarga yayınlarından çıkmış, kapak resmi çok hoş.
dört-beş yerde imla hatası olmasına rağmen güzel, açık, temiz çeviri olmuş.
hikaye severlerin ilgisini çekeceği bir kitap olduğunu düşünüyorum.
alıntılar:
kabul et numas, şansızlık ekiyorsun.
her şeye yeniden başlamak için yeniden başlıyorlardı.
bir gazoz ve iki çörek alacak, biraz da atari oynayacaktı.
değersiz olmaya veda edecektim.
her biri, kendisi olabilmek için diğerine ihtiyaç duymaktan nefret ediyordu.
orada bulunanların önünden yürüdü ve dışarıdaki dünyaya vardığında içerideyken ruhunu daraltan
sıkıntıyı tek nefeste dışarı attı.
juan manuel parada
işgal ve diğer öyküler
çeviri: berna talun üğüten
alakarga yayınları
103 sayfa
7 Aralık 2014 Pazar
ihsan eliaçık - demokratik özgürlükçü islam
demokratik, özgürlükçü islam, kitap için içeriğe uygun çok güzel başlık.
yazar ihsan eliaçık ın fikirlerinin oluşturduğu , üslup açısından da gayet iyi olan ,
hatta kapak kalitesi iyi, kapak tasarımı da sadeliği güzelliği olan bir kitap.
içeriği islamiyetin siyasi konularda da sözünün olduğu görüşünü savunan, geçmişten gelen akımları
inceleyen, kadın haklarına değinen, alternatif görüşlerin yer aldığı hoş bir kitap.
kitabın değindiği konulara ön yargılı olunabilir. fakat dilindeki özgürlüğü büyük kesim tarafından
sahiplenileceğini düşünüyorum. daha doğrusu benimsenebileceğini.
yazıyı okumaktan sıkılanlarla buradan ayrılabiliriz. görüşürüz.
biz devam edelim. ihsan eliaçık ı tv programlarını, panellerini izleyenler, kurduğu cümlelerin,
kullandığı kelimelerin aynı olduğunu görecekler. kitabı neyse, tv programıda o, benim bekletim,
kitaplarında dili biraz daha ağırlaştırıp, edebi olarak çeşitlemesi.
kitapları bilgi küpü olmasının yanında, üslubu da farklılaşmalı. örnek verdiği, olayı açıklarken tv
oturumunda zamansızlık söz konusu anlıyorum. kitaplarında bunun için yaya yaya, açıklaya açıklaya,
uzatmalı. kitap olduğu anlaşılmalı. yoksa tv programlarının metnini basması aynı iş.
neticede kitap okunmalı, demokrasi, özgürlük açısından okunmalı.
alıntılar
dinde reform değil, din anlayışında reform.
5 temel esas: adalet, emanet, ehliyet, meşveret, maslahat.
kesb- vehb ilişkisi incelenmeli
kriz analizi yapılırken iki yönde ilerlemek gerek. önce temellerin nasıl krize girdiği, ardından krizin
nasıl temellendirilmesi gerektiği.
peygamberlik sona ermeliydi ki artık insan akıl dışı yollardan gelecek haberler bekleyip durmasın ve
alemi tecrübi akılla anlamanın dışında bir yol aramasın.
insan işaret edilen yöne gitmemiş, işaret parmağının kendisiyle uğraşmıştı.
halbuki kendinden zannettiği o eski egemen kültür de krizin ürünüdür.
din temeldir, devlet bekçidir. gazali
icma kendi çağını bağlar.
kendine güvenen bir düşünce özgürlükten korkmamalı.
müslüman devletin amacı, müslüman fertlerin islama göre yaşabilme imkanı vermesi.
ben bir deryayım, dalgalanmamak bana uymaz,
eski zamanın hocalarından bıktım,
derinliklerime inecek gemiler nerdedir.
din bir vicdan işi değil, vicdanla başlayan bir iştir.
mütezile meshebi: devlete gerek yok.
yağmur indiği toprağa göre şekillenir.
kafalar alışmış, gözler alışmış, zihinler alışmış, başka bir şey değil.
milletler cesaretlerini birbirleri yerine başlarındaki zalimlere çevirsinler. moniteur universel
ihsan eliaçık
demokratik özgürlükçü islam
tekin yayınevi
310 sayfa
yazar ihsan eliaçık ın fikirlerinin oluşturduğu , üslup açısından da gayet iyi olan ,
hatta kapak kalitesi iyi, kapak tasarımı da sadeliği güzelliği olan bir kitap.
içeriği islamiyetin siyasi konularda da sözünün olduğu görüşünü savunan, geçmişten gelen akımları
inceleyen, kadın haklarına değinen, alternatif görüşlerin yer aldığı hoş bir kitap.
kitabın değindiği konulara ön yargılı olunabilir. fakat dilindeki özgürlüğü büyük kesim tarafından
sahiplenileceğini düşünüyorum. daha doğrusu benimsenebileceğini.
yazıyı okumaktan sıkılanlarla buradan ayrılabiliriz. görüşürüz.
biz devam edelim. ihsan eliaçık ı tv programlarını, panellerini izleyenler, kurduğu cümlelerin,
kullandığı kelimelerin aynı olduğunu görecekler. kitabı neyse, tv programıda o, benim bekletim,
kitaplarında dili biraz daha ağırlaştırıp, edebi olarak çeşitlemesi.
kitapları bilgi küpü olmasının yanında, üslubu da farklılaşmalı. örnek verdiği, olayı açıklarken tv
oturumunda zamansızlık söz konusu anlıyorum. kitaplarında bunun için yaya yaya, açıklaya açıklaya,
uzatmalı. kitap olduğu anlaşılmalı. yoksa tv programlarının metnini basması aynı iş.
neticede kitap okunmalı, demokrasi, özgürlük açısından okunmalı.
alıntılar
dinde reform değil, din anlayışında reform.
5 temel esas: adalet, emanet, ehliyet, meşveret, maslahat.
kesb- vehb ilişkisi incelenmeli
kriz analizi yapılırken iki yönde ilerlemek gerek. önce temellerin nasıl krize girdiği, ardından krizin
nasıl temellendirilmesi gerektiği.
peygamberlik sona ermeliydi ki artık insan akıl dışı yollardan gelecek haberler bekleyip durmasın ve
alemi tecrübi akılla anlamanın dışında bir yol aramasın.
insan işaret edilen yöne gitmemiş, işaret parmağının kendisiyle uğraşmıştı.
halbuki kendinden zannettiği o eski egemen kültür de krizin ürünüdür.
din temeldir, devlet bekçidir. gazali
icma kendi çağını bağlar.
kendine güvenen bir düşünce özgürlükten korkmamalı.
müslüman devletin amacı, müslüman fertlerin islama göre yaşabilme imkanı vermesi.
ben bir deryayım, dalgalanmamak bana uymaz,
eski zamanın hocalarından bıktım,
derinliklerime inecek gemiler nerdedir.
din bir vicdan işi değil, vicdanla başlayan bir iştir.
mütezile meshebi: devlete gerek yok.
yağmur indiği toprağa göre şekillenir.
kafalar alışmış, gözler alışmış, zihinler alışmış, başka bir şey değil.
milletler cesaretlerini birbirleri yerine başlarındaki zalimlere çevirsinler. moniteur universel
ihsan eliaçık
demokratik özgürlükçü islam
tekin yayınevi
310 sayfa
1 Aralık 2014 Pazartesi
nihat genç - tek tabanca
çok yoğun ve soğuk günlerdeyim. Akşam değil, artık geceleri anca eve gidebiliyorum. Beslenmem zayıf. Traş olmak, lüks haline geldi. Aynaya bakmadan geçen günler sıralnıyor. Havanın soğukluğu hareketimi azalttı. Sağlık açısından da pek iyi hissetmiyorum.
Ruh ve fiziksel halimi belirtmek istedim. 7 seneden sonra yeniden okudum. Hiç yaşlanmamış. Değişiklikler sadece bende.
Tek tabanca, aprıl yayıncılık tarafından çıkmış. Roman tesirinde hikayeler yazmışlar, tam bir edebi hazine yazmışlar. Şaşırdım.
Hikaye bekliyorum Nihat Gençten, hikaye tesirinde olsun. Edebi hazine olup olmaması ise tartışılır.
Nihat Genç in 6 kitabını okudum. Hepside su götürmez, şahane kitaplardı. Tek tabanca da şahane.
Nihat Genç, 2014 fuarda özenle okumam gerektiği hikayeleri işaretledi. Çavuşlar, narlıbahçe sokağı, kalkmış.
Kesiştiğimiz hikayeler, cenaze, ihtiyar kemacı.
Benim seçkim, melek teyzeyle sosyoloji, oyun kurmak, kalk ali.
Okudukça okunası, hiç bitmesin dediğimiz kitaplardan.
Alıntılar
Gitaristler ayaklarını pergel gibi açar, sahnede üçgen gibi yer alırlar.
Ah insanoğlu! Ah insanoğlu! Senden vazgeçenler utansın.
Hiçbiri yaşını bilmez, "ne derdin var?" dendiğinde rutubetten başka şikayet söylemez.
Kadınınıza işiniz gibi, işinize kadınınız gibi aşık olmak.
Entelektualizm oyunu bozar.
İnsan sırf merak eder.
Ağlamadan sevişmeyi öğrenebilsem.
Bernet şiiri:
Seni siyahlığın için seviyorum,
Şu göğsünü saran karanlık için
Seni efkarlı sesin için seviyorum
Şu göğsünü saran karanlık için
....
Unut köle olduğunu bir zaman
Yeni bir tür , sapık, başka cins insanlar olduk.
Kalbimize girmek isteyen bir insan, onurumuz, gururumuz, ebedi sırrımızdır.
Öyle içerdeki sakız ağzında sızardı.
Nihat Genç
Tek tabanca
April yayıncılık
298 sayfa
Ruh ve fiziksel halimi belirtmek istedim. 7 seneden sonra yeniden okudum. Hiç yaşlanmamış. Değişiklikler sadece bende.
Tek tabanca, aprıl yayıncılık tarafından çıkmış. Roman tesirinde hikayeler yazmışlar, tam bir edebi hazine yazmışlar. Şaşırdım.
Hikaye bekliyorum Nihat Gençten, hikaye tesirinde olsun. Edebi hazine olup olmaması ise tartışılır.
Nihat Genç in 6 kitabını okudum. Hepside su götürmez, şahane kitaplardı. Tek tabanca da şahane.
Nihat Genç, 2014 fuarda özenle okumam gerektiği hikayeleri işaretledi. Çavuşlar, narlıbahçe sokağı, kalkmış.
Kesiştiğimiz hikayeler, cenaze, ihtiyar kemacı.
Benim seçkim, melek teyzeyle sosyoloji, oyun kurmak, kalk ali.
Okudukça okunası, hiç bitmesin dediğimiz kitaplardan.
Alıntılar
Gitaristler ayaklarını pergel gibi açar, sahnede üçgen gibi yer alırlar.
Ah insanoğlu! Ah insanoğlu! Senden vazgeçenler utansın.
Hiçbiri yaşını bilmez, "ne derdin var?" dendiğinde rutubetten başka şikayet söylemez.
Kadınınıza işiniz gibi, işinize kadınınız gibi aşık olmak.
Entelektualizm oyunu bozar.
İnsan sırf merak eder.
Ağlamadan sevişmeyi öğrenebilsem.
Bernet şiiri:
Seni siyahlığın için seviyorum,
Şu göğsünü saran karanlık için
Seni efkarlı sesin için seviyorum
Şu göğsünü saran karanlık için
....
Unut köle olduğunu bir zaman
Yeni bir tür , sapık, başka cins insanlar olduk.
Kalbimize girmek isteyen bir insan, onurumuz, gururumuz, ebedi sırrımızdır.
Öyle içerdeki sakız ağzında sızardı.
Nihat Genç
Tek tabanca
April yayıncılık
298 sayfa
12 Kasım 2014 Çarşamba
desiderius erasmus - deliliğe övgü
kim seni övmezse sen kendini öv.
bu sefer alıntıyla başladım. sıra dışı kitaba nasıl başlasam diye düşünürken, aklıma gelen yöntemdi.
efsane kitaplardan biriyle daha karşı karşıyayım.
şu kısa hayat bu kadar eleştirilebilir mi, sorusunun ayrıntılı cevabını bu kitapta bulabileceğinizi
sanıyorum.
delilerden başka aşağı yukarı toplumun her kesimi eleştirilir. işin açıkçası sert eleştirileri ne kadar
çoksa haklılığıda o kadar çok.
çok geniş yelpazede eleştirilerini sıralamış. tasvirlere pek girmeden direk sayılacak şekilde anlatımı
sürdürmüş. irili ufaklı fıkralarla kitap daha bir kültür yumağına dönüşmüş.
kitap okurken aklıma takılan diğer hususta anlatımını ilginç şekilde eduardo galeano ya benzettim.
önümdeki dört beş kitap olmasada ona da bu vesileyle yer verelim. sevdiğimden her yerde onu mu
görüyorum ne.
sonuç olarak farklı, alternatif görüşlerin yer aldığı, ilginç anlatımlara sahip bir kitap. okunması
gerekli. ön yargılara laf atan kitaplardan. alıntılarla daha net bir kanınız oluşur umarım.
kitabın baskısı olabildiğine kötüydü, kapağıda beğenmedim. çeviri fena değil. fakat imla yerlerde.
yayıncılık şirketi özen göstermeli.
ayrıca deliliğe talibim diyebilirim.
neyse alıntılar:
tekelerle ortak olmasını rağmen, bilgelik işareti saydığı sakalını kestirmeyi başaramasamda onu asık
suratlı tavırlarından vazgeçirebilirim.
hoş ömür hiçbir tür bilgelik olmaksızın geçen ömürdür. sophokles
ancak delilik, gençliğin hızını yavaşlatır ve can sıkıcı ihtiyarlığı bizden uzaklaştırır.
dostluk bütün nimetlerin en büyüğüdür.
rica ederim söyleyiniz, insan kendinden nefret ederse, birini sevebilir mi?
öz saygı olmayınca, edinimlerinizde ne hoşluk, ne güzellik, ne uygunluk kalır.
insanlar ne kadar bilgeyse mutluluktan o kadar uzaklaşır.
hiç yaşamamış bir insan için ölüm anın hepsi aynıdır.
çoğu zaman en delisi, daha az deli olana, daha samimiyetle güler.
önce servet toplamayı, sonra beden ihtiyaçlarını düşünmek, daha sonra da ruhları aklına gelir.
ruhunu madde altında ezme.
özetle istediğiniz yere gidiniz, papalara, prenslere, bilgelere, kanun adamlarına, dostlara, düşmanlara
büyüklere gidiniz. peşin parasız hiçbir şey elde edilemediğini görürsünüz, bilgeler de parayı hor
gördüklerinden herkesin onlardan kaçması normaldir.
desiderius erasmus
çeviri: hasan ilhan
deliliğe övgü
alter yayıncılık
207 sayfa
bu sefer alıntıyla başladım. sıra dışı kitaba nasıl başlasam diye düşünürken, aklıma gelen yöntemdi.
efsane kitaplardan biriyle daha karşı karşıyayım.
şu kısa hayat bu kadar eleştirilebilir mi, sorusunun ayrıntılı cevabını bu kitapta bulabileceğinizi
sanıyorum.
delilerden başka aşağı yukarı toplumun her kesimi eleştirilir. işin açıkçası sert eleştirileri ne kadar
çoksa haklılığıda o kadar çok.
çok geniş yelpazede eleştirilerini sıralamış. tasvirlere pek girmeden direk sayılacak şekilde anlatımı
sürdürmüş. irili ufaklı fıkralarla kitap daha bir kültür yumağına dönüşmüş.
kitap okurken aklıma takılan diğer hususta anlatımını ilginç şekilde eduardo galeano ya benzettim.
önümdeki dört beş kitap olmasada ona da bu vesileyle yer verelim. sevdiğimden her yerde onu mu
görüyorum ne.
sonuç olarak farklı, alternatif görüşlerin yer aldığı, ilginç anlatımlara sahip bir kitap. okunması
gerekli. ön yargılara laf atan kitaplardan. alıntılarla daha net bir kanınız oluşur umarım.
kitabın baskısı olabildiğine kötüydü, kapağıda beğenmedim. çeviri fena değil. fakat imla yerlerde.
yayıncılık şirketi özen göstermeli.
ayrıca deliliğe talibim diyebilirim.
neyse alıntılar:
tekelerle ortak olmasını rağmen, bilgelik işareti saydığı sakalını kestirmeyi başaramasamda onu asık
suratlı tavırlarından vazgeçirebilirim.
hoş ömür hiçbir tür bilgelik olmaksızın geçen ömürdür. sophokles
ancak delilik, gençliğin hızını yavaşlatır ve can sıkıcı ihtiyarlığı bizden uzaklaştırır.
dostluk bütün nimetlerin en büyüğüdür.
rica ederim söyleyiniz, insan kendinden nefret ederse, birini sevebilir mi?
öz saygı olmayınca, edinimlerinizde ne hoşluk, ne güzellik, ne uygunluk kalır.
insanlar ne kadar bilgeyse mutluluktan o kadar uzaklaşır.
hiç yaşamamış bir insan için ölüm anın hepsi aynıdır.
çoğu zaman en delisi, daha az deli olana, daha samimiyetle güler.
önce servet toplamayı, sonra beden ihtiyaçlarını düşünmek, daha sonra da ruhları aklına gelir.
ruhunu madde altında ezme.
özetle istediğiniz yere gidiniz, papalara, prenslere, bilgelere, kanun adamlarına, dostlara, düşmanlara
büyüklere gidiniz. peşin parasız hiçbir şey elde edilemediğini görürsünüz, bilgeler de parayı hor
gördüklerinden herkesin onlardan kaçması normaldir.
desiderius erasmus
çeviri: hasan ilhan
deliliğe övgü
alter yayıncılık
207 sayfa
31 Ekim 2014 Cuma
sabahattin ali - kürk mantolu madonna
herkesin bir efsanesi varsa, bizim efsanemizde sabahattin ali mi?
sabahattin ali nin kürk mantolu madonna sı kafamda ki edebiyatın yapı taşlarındandır.
kelimeleri, cümleleri, kurgusu tam benlik. iki üç kez okudum. her okuduğumda ayrı bir tat aldım.
yan komşumuzla yaptığım hayata karşı sohbetlerde ( dün akşam bunlardan biriydi ) hep yanımda bu
kitap oldu. aklımda bu kitap oldu.
kahramanın rahatlığı, hayata bakışı, garibanlığı beni çok etkiledi. onun düşünceleri, onun kelimeleri
benim cümlelerim benim kelimelerim oldu. burada ki iyelik eki, sahiplik değil, bende ki yansıması
anlamındadır.
dolayısıyla raif in yaptığı yolculuk beni çok etkiledi. berlin in sokaklarına, caddelerine, meydanlarına
sıkıldığımda kendini atmak istedim. balıkesir e gittim geldim. ve gittiğim tüm resim galerilerinde bir
de onun gözünden, onun madonna ya baktığı gibi resimlere bakmaya çalıştım.
okuyun,görün.
son olarak kürk mantolu madonna, bence roman değil hikayedir. nedeni ise öyle hissediyorum.
alıntılar;
ahbapça bir selam ve temiz bir gülüş.
zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim.
bir ana bir ömür kadar hayat doldurduğumu bilerek yaşamak.
başkasını merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmek, ne kendimizi bu kadar büyük,
ne de başkasını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur.
insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmete teşebbüs etmektense,
körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı
tercih ediyorlardı.
onun yaşadığı yerde yaşamak, onun gibi yaşamak değildir.
niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz etmekten kaçtığımız halde ilk
rastgeldiğimiz insan hakkında son kararını verip gönül rahatlığıyla öteye geçiyoruz.
ben bu kadını yedi yaşından beri okuduğum kitaplardan, beş yaşından beri kurduğum hayal
dünyasından tanıyorum.
asıl muhim olan, iki insanın birbirini bulması, bir derce güç olan şu dünyada, bu nadir saadete
ermektir.
dimağ: beyin bilinç
tezahür: ortaya çıkma, belirme
itizar : özür dileme
sabahattin ali
kürk mantolu madonna
yky yayınları
160 sayfa
sabahattin ali nin kürk mantolu madonna sı kafamda ki edebiyatın yapı taşlarındandır.
kelimeleri, cümleleri, kurgusu tam benlik. iki üç kez okudum. her okuduğumda ayrı bir tat aldım.
yan komşumuzla yaptığım hayata karşı sohbetlerde ( dün akşam bunlardan biriydi ) hep yanımda bu
kitap oldu. aklımda bu kitap oldu.
kahramanın rahatlığı, hayata bakışı, garibanlığı beni çok etkiledi. onun düşünceleri, onun kelimeleri
benim cümlelerim benim kelimelerim oldu. burada ki iyelik eki, sahiplik değil, bende ki yansıması
anlamındadır.
dolayısıyla raif in yaptığı yolculuk beni çok etkiledi. berlin in sokaklarına, caddelerine, meydanlarına
sıkıldığımda kendini atmak istedim. balıkesir e gittim geldim. ve gittiğim tüm resim galerilerinde bir
de onun gözünden, onun madonna ya baktığı gibi resimlere bakmaya çalıştım.
okuyun,görün.
son olarak kürk mantolu madonna, bence roman değil hikayedir. nedeni ise öyle hissediyorum.
alıntılar;
ahbapça bir selam ve temiz bir gülüş.
zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim.
bir ana bir ömür kadar hayat doldurduğumu bilerek yaşamak.
başkasını merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmek, ne kendimizi bu kadar büyük,
ne de başkasını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur.
insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmete teşebbüs etmektense,
körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı
tercih ediyorlardı.
onun yaşadığı yerde yaşamak, onun gibi yaşamak değildir.
niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz etmekten kaçtığımız halde ilk
rastgeldiğimiz insan hakkında son kararını verip gönül rahatlığıyla öteye geçiyoruz.
ben bu kadını yedi yaşından beri okuduğum kitaplardan, beş yaşından beri kurduğum hayal
dünyasından tanıyorum.
asıl muhim olan, iki insanın birbirini bulması, bir derce güç olan şu dünyada, bu nadir saadete
ermektir.
dimağ: beyin bilinç
tezahür: ortaya çıkma, belirme
itizar : özür dileme
sabahattin ali
kürk mantolu madonna
yky yayınları
160 sayfa
27 Ekim 2014 Pazartesi
ferit edgü - o - hakkari de bir mevsim
bu şekil konular çok dikkatimi çekmiştir.
gezi , coğrafi, etnik konular.
bu kitapta hakkari de geçmiş , bir öğretim sezonundan bahsetmekte. kitabı okuduğum sürece
hakkari de yaşadım. buz gibi temiz havasını içime çektim. bol bol çay içtim.
tezek kokusuyla ısındım. karlı dağ manzaralarına takılı kaldım. köpeklerle arkadaş oldum. kendi
gezi , coğrafi, etnik konular.
bu kitapta hakkari de geçmiş , bir öğretim sezonundan bahsetmekte. kitabı okuduğum sürece
hakkari de yaşadım. buz gibi temiz havasını içime çektim. bol bol çay içtim.
tezek kokusuyla ısındım. karlı dağ manzaralarına takılı kaldım. köpeklerle arkadaş oldum. kendi
kendime yetmeye çalıştım. kürtçe dinledim. kürtçe konuşmaya çalıştım. kokuşmuş devlet dairelerine
sövdüm. uzun bir otobüs yolculuğu yaptım. bir kere gözüm doldu. pek çok kez güldüm. uykum
gelmedi kitabı bitirene kadar. bitirince yine uykum kaçtı. yalın ayaklı çocuklar gözümün önüne geldi.
yine karlı dağlar. burnu akan çocuklar. ölen bebekler. toz toprak.
sanırım kitabı ikinci okuyuşum. çok tat aldım. bu tatların da bir kısmını yukarıda anlatmaya çalıştım.
okumaya değeceğine inandığım bir kitap.
ferit edgü nün anlatığı konuyu çok sevdim, anlatım biçimi, anlatımı konuya göre eksik kalmış gibi.
şiirsellikle, düz yazı arasında kalmış. ya o ya o olsa daha hoşuma gidiyor.
kullanılan farklı kelime sayısı biraz az. daha geniş kelime dağarcığı olabilirdi.
ama okuyun :) sadece o yukarıda ki duyguları test etmek için bile okunabilir.
* bir savaşçı için düş gerçek demektir.
ayaklarında taşıt lastiklerinde kesilip biçilmiş ayakkabılar olan.
talihin açık olsun yabancı.
yolcu bir gün yolunu yitirirse artık eski yolunu bulmaya çalışmamalı yeni bir yol aramalı kendine.
yaşasın fotoğraf, yaşasın bana bunları yazdıran sevgili, yaşasın içine sıçtığım uygarlığı, onlar için yaşasın
başına ne gelirse gelsin, nerede olursa ol, yaşamını sürdürmeyi bil.
insanoğlu kendine yetmeyi bilseydi, önemli bir sorunu çözümlemiş olurdu.
yabancıya yaban gerek.
ferit edgü
o - hakkari de bir mevsim
yky yayınları
195 sayfa
sövdüm. uzun bir otobüs yolculuğu yaptım. bir kere gözüm doldu. pek çok kez güldüm. uykum
gelmedi kitabı bitirene kadar. bitirince yine uykum kaçtı. yalın ayaklı çocuklar gözümün önüne geldi.
yine karlı dağlar. burnu akan çocuklar. ölen bebekler. toz toprak.
sanırım kitabı ikinci okuyuşum. çok tat aldım. bu tatların da bir kısmını yukarıda anlatmaya çalıştım.
okumaya değeceğine inandığım bir kitap.
ferit edgü nün anlatığı konuyu çok sevdim, anlatım biçimi, anlatımı konuya göre eksik kalmış gibi.
şiirsellikle, düz yazı arasında kalmış. ya o ya o olsa daha hoşuma gidiyor.
kullanılan farklı kelime sayısı biraz az. daha geniş kelime dağarcığı olabilirdi.
ama okuyun :) sadece o yukarıda ki duyguları test etmek için bile okunabilir.
* bir savaşçı için düş gerçek demektir.
ayaklarında taşıt lastiklerinde kesilip biçilmiş ayakkabılar olan.
talihin açık olsun yabancı.
yolcu bir gün yolunu yitirirse artık eski yolunu bulmaya çalışmamalı yeni bir yol aramalı kendine.
yaşasın fotoğraf, yaşasın bana bunları yazdıran sevgili, yaşasın içine sıçtığım uygarlığı, onlar için yaşasın
başına ne gelirse gelsin, nerede olursa ol, yaşamını sürdürmeyi bil.
insanoğlu kendine yetmeyi bilseydi, önemli bir sorunu çözümlemiş olurdu.
yabancıya yaban gerek.
ferit edgü
o - hakkari de bir mevsim
yky yayınları
195 sayfa
21 Ekim 2014 Salı
kakuzo okakura - çay kitabı
çay olsa da içsek.
kalkim bi çay demlim.
ne ! çay mı bitmiş.
şekersiz.
bu cümleleri kendimi bildim bileli kuruyorum. çay tiryakisi olmasam da, çay sever diyebilirim kendime.
çay bardağının dış görünüşüne az önem verdim hep, demiyle ilgilendim.
böylece çaya ufak parantez açıp kitaba dönelim.
çay kitabı, ilk gördüğümde içimde okuma hissi uyandıran, porselen, kullanışlı demliğin fotoğrafını
kapağında barındıran , ince, akışkan, okunası bir kitap.
bu kitapla çay ın uzak doğu kültüründe ki yerini tespit edebilirsin. zen, tao, konfuçyus, buda kitabın her yerinde.
ilginç uzak doğu hikayeleride mevcut. meraklısına.
eklemekte fayda var. çeviri biraz yavan kalmış gibi. cümlelerde düşüklük söz konusu. ufak tefek yazım hatası da var.
okunursa iyi olur. olabilir.
alıntılar;
çayı ilkin ilaç olarak kullanılmaya başlandı, zamanla bir içeceğe dönüştü.
insanoğlunun trajikomik hayat mücadelesine ilgisiz kalanlara kendi aramızda " çaysız adam " derdik.
sadece söylemen gerektiğini söyleyin susmak bir nezaket göstergesidir.
aslında modern insanların cennetini büyük güç ve servet mücadelesi bozdu.
taoistler toplum kurallarına ve ahlaki değerlere ağızlarına geleni söyleyenlerdir. çünkü onlar için doğru ve yanlış göreli kavramlardır.
tanımlama her zaman kısıtlamadır. tanımlar sabit ve değişmez.
ahlaki standartlarımız toplumun eski ihtiyaçları tarafından şekillenmiştir. Ama toplum her zaman aynı mı kalır?
dünyanın kendisi oldukça saçma iken birisi nasıl olur da dünya hakkında bu derece ciddi olabilir.
merhamet, tasarruf, alçakgönüllülük
içinde bulunduğumuz demokratik çağda insanlar kendi duygularını göz ardı ederek çoğunluğun iyi olarak nitelediği şeylere yönliyor.
birisi kendini güzelleştirmediği sürece güzele yaklaşmasıda mümkün değildir.
farkına varmak istersek mükemmelliğin her yerde olduğunu görürüz.
kakuzo okakura
çeviri: ece attila
çay kitabı
alakarga yayınları
75 sayfa
kalkim bi çay demlim.
ne ! çay mı bitmiş.
şekersiz.
bu cümleleri kendimi bildim bileli kuruyorum. çay tiryakisi olmasam da, çay sever diyebilirim kendime.
çay bardağının dış görünüşüne az önem verdim hep, demiyle ilgilendim.
böylece çaya ufak parantez açıp kitaba dönelim.
çay kitabı, ilk gördüğümde içimde okuma hissi uyandıran, porselen, kullanışlı demliğin fotoğrafını
kapağında barındıran , ince, akışkan, okunası bir kitap.
bu kitapla çay ın uzak doğu kültüründe ki yerini tespit edebilirsin. zen, tao, konfuçyus, buda kitabın her yerinde.
ilginç uzak doğu hikayeleride mevcut. meraklısına.
eklemekte fayda var. çeviri biraz yavan kalmış gibi. cümlelerde düşüklük söz konusu. ufak tefek yazım hatası da var.
okunursa iyi olur. olabilir.
alıntılar;
çayı ilkin ilaç olarak kullanılmaya başlandı, zamanla bir içeceğe dönüştü.
insanoğlunun trajikomik hayat mücadelesine ilgisiz kalanlara kendi aramızda " çaysız adam " derdik.
sadece söylemen gerektiğini söyleyin susmak bir nezaket göstergesidir.
aslında modern insanların cennetini büyük güç ve servet mücadelesi bozdu.
taoistler toplum kurallarına ve ahlaki değerlere ağızlarına geleni söyleyenlerdir. çünkü onlar için doğru ve yanlış göreli kavramlardır.
tanımlama her zaman kısıtlamadır. tanımlar sabit ve değişmez.
ahlaki standartlarımız toplumun eski ihtiyaçları tarafından şekillenmiştir. Ama toplum her zaman aynı mı kalır?
dünyanın kendisi oldukça saçma iken birisi nasıl olur da dünya hakkında bu derece ciddi olabilir.
merhamet, tasarruf, alçakgönüllülük
içinde bulunduğumuz demokratik çağda insanlar kendi duygularını göz ardı ederek çoğunluğun iyi olarak nitelediği şeylere yönliyor.
birisi kendini güzelleştirmediği sürece güzele yaklaşmasıda mümkün değildir.
farkına varmak istersek mükemmelliğin her yerde olduğunu görürüz.
kakuzo okakura
çeviri: ece attila
çay kitabı
alakarga yayınları
75 sayfa
Etiketler:
çay,
çay kitabı,
kakuzo okakura,
tao,
zen
28 Eylül 2014 Pazar
oğuz atay - tutunamayanlar eleştirisi
eylül ayı geldi geçti bile, kütüphane çalışmasından dolayı okumalar azaldı. Eylül itibariyle havalar da
karardı.
gel zaman git zaman oğuz atay' ın tutunamayanlarını yeni bitirdim. ilginç, okunası kitaplardan. hatta
onların ilk sıralarında geliyor.
işi açıkçası anlaşılması ve okuması zor olan çalışmalardan değil. ara ara romanlarda rastladığımız
benim pek beğenmediğim konu dağılması, konu genişlerken kurgu patlaması gibi olaylar söz konusu.
fakat şiirsel anlatımı, değindiği konular, kahramanların tutunamaması beni romanın içine çekti.
okudukça açılıyor, açıldıkça okuyor.
sen de oku derim.
kitabı bende canlı tutan alıntılara geçelim.
o, ömrü boyunca hep acele etmiştir. bu yüzden de hep geç kalmıştır.
üçüncü boyutunu kaybedip, bir düzlem olacaksın ve bende seni duvarda bir çiviye asacağım.
başka bir hayatın olabilirdi selim. seni istemeyenlerin dışında bir düzen kurabilirdin.
hayat düşünceleri tutan bir hapishanedir.
özellikle en yakınınız sizi aptalca bir yarışma duygusuna sürükler.
hürriyeti seçti, yani sokağa düştü.
mağlubiyet hakkındaki hükmü tarihe bırakalım ve serencama devam edelim.
hayata dayanamadığımız için espri yapıyoruz.
ne yapmalı, bugüne kadar sürdürdüğüm gibi, çevremdeki kişilerin davranış ve tutumlarını bilinçsiz bir aldırmazlık benimseyerek,bu renksiz kokusuz varlıkla yetinmeli mi? yoksa başkalarından farklı olan, başkalarının istediğinden çok farklı,köklü bir eylem isteyen gerçek bir insan gibi bu miskin varlığı kökten değiştirmeli mi?
kendini çözemeyen kişi kendi dışında, hiç bir sorunu çözemez.
düzenli bir çalışma düzenine girebilmek için, üç temel sorunu çözmek gerekir. kendini tanımak kendini eleştirmek, dış etkenlerin uyutucu durgunluğuna kapılmamak.
onların düzenini korumak için gerekli olan sahte değerlere öem vermeyelim.
ne olur tutma artık beni hece vezniyle, allahın, senin ve tüm sevenlerin izniyle, çözülsün zincirlerim tutulan kol çalışsın. bir espri uğruna harcatmayın, alışsın.
tutunamayanlar, anlatamıyorlar ,anlatılmayanı.
hayat çıkarı olmayanların, ölümden de çıkarı olmayacaktı.
gökten bir musibet insin. lakin bu kavga dinsin.bu ehli sefalet dinsin. bana yardımcı olan sensin.
eşyam sadece basit bir iki tahta parçasından ibaretti,bu kadar şeyde bana tefekkür için yetti.
tarih bir tahriften ibarettir.
insanlar yüzünüze bakınca sizden bir şeyler koparabileceğini düşünmemeli.
bu ikinci sınıf pastahanede oturmuş boş hayaller kuruyorum.
yeni bir dünya var anlıyor musun olric? her şeyi geride bırakmak gerekiyor.
yarından korktuğumuz için, düne köle gibi bağlanacak mıyız?
bütün hayatımızı yersiz çekingenliklerle mi geçireceğiz olric?
manava inandığım halde beni aldatıyor namussuz.
daha adını öğrenmeden ben onunla ilgili hayaller kurdum.
anlamasa da olur. kimse anlamasa da olur gerçek hürriyet budur olric. ben anlıyorum anlatamasam da olur.
cennet muhallebiden duvarlar demek değildir. sayın yetkili cennet insanları birbirlerini dinlemeleri demektir. birbirlerini anlamaları, birbirlerinin farkında lmaları demektir.
duvarları yıkmayı akıl ederse ,sıkıcı olmamayı da becerirler.
beter olsun diyeceğim oysa beter olan benim.
kendimden kuşkulanmadığım için, kimse de bende kuşkulanmayacak.
tek başın bir tadı olmuyor başarısızlığın.
oğuz atay
tutunamayanlar
iletişim yayınları
724 sayfa.
karardı.
gel zaman git zaman oğuz atay' ın tutunamayanlarını yeni bitirdim. ilginç, okunası kitaplardan. hatta
onların ilk sıralarında geliyor.
işi açıkçası anlaşılması ve okuması zor olan çalışmalardan değil. ara ara romanlarda rastladığımız
benim pek beğenmediğim konu dağılması, konu genişlerken kurgu patlaması gibi olaylar söz konusu.
fakat şiirsel anlatımı, değindiği konular, kahramanların tutunamaması beni romanın içine çekti.
okudukça açılıyor, açıldıkça okuyor.
sen de oku derim.
kitabı bende canlı tutan alıntılara geçelim.
o, ömrü boyunca hep acele etmiştir. bu yüzden de hep geç kalmıştır.
üçüncü boyutunu kaybedip, bir düzlem olacaksın ve bende seni duvarda bir çiviye asacağım.
başka bir hayatın olabilirdi selim. seni istemeyenlerin dışında bir düzen kurabilirdin.
hayat düşünceleri tutan bir hapishanedir.
özellikle en yakınınız sizi aptalca bir yarışma duygusuna sürükler.
hürriyeti seçti, yani sokağa düştü.
mağlubiyet hakkındaki hükmü tarihe bırakalım ve serencama devam edelim.
hayata dayanamadığımız için espri yapıyoruz.
ne yapmalı, bugüne kadar sürdürdüğüm gibi, çevremdeki kişilerin davranış ve tutumlarını bilinçsiz bir aldırmazlık benimseyerek,bu renksiz kokusuz varlıkla yetinmeli mi? yoksa başkalarından farklı olan, başkalarının istediğinden çok farklı,köklü bir eylem isteyen gerçek bir insan gibi bu miskin varlığı kökten değiştirmeli mi?
kendini çözemeyen kişi kendi dışında, hiç bir sorunu çözemez.
düzenli bir çalışma düzenine girebilmek için, üç temel sorunu çözmek gerekir. kendini tanımak kendini eleştirmek, dış etkenlerin uyutucu durgunluğuna kapılmamak.
onların düzenini korumak için gerekli olan sahte değerlere öem vermeyelim.
ne olur tutma artık beni hece vezniyle, allahın, senin ve tüm sevenlerin izniyle, çözülsün zincirlerim tutulan kol çalışsın. bir espri uğruna harcatmayın, alışsın.
tutunamayanlar, anlatamıyorlar ,anlatılmayanı.
hayat çıkarı olmayanların, ölümden de çıkarı olmayacaktı.
gökten bir musibet insin. lakin bu kavga dinsin.bu ehli sefalet dinsin. bana yardımcı olan sensin.
eşyam sadece basit bir iki tahta parçasından ibaretti,bu kadar şeyde bana tefekkür için yetti.
tarih bir tahriften ibarettir.
insanlar yüzünüze bakınca sizden bir şeyler koparabileceğini düşünmemeli.
bu ikinci sınıf pastahanede oturmuş boş hayaller kuruyorum.
yeni bir dünya var anlıyor musun olric? her şeyi geride bırakmak gerekiyor.
yarından korktuğumuz için, düne köle gibi bağlanacak mıyız?
bütün hayatımızı yersiz çekingenliklerle mi geçireceğiz olric?
manava inandığım halde beni aldatıyor namussuz.
daha adını öğrenmeden ben onunla ilgili hayaller kurdum.
anlamasa da olur. kimse anlamasa da olur gerçek hürriyet budur olric. ben anlıyorum anlatamasam da olur.
cennet muhallebiden duvarlar demek değildir. sayın yetkili cennet insanları birbirlerini dinlemeleri demektir. birbirlerini anlamaları, birbirlerinin farkında lmaları demektir.
duvarları yıkmayı akıl ederse ,sıkıcı olmamayı da becerirler.
beter olsun diyeceğim oysa beter olan benim.
kendimden kuşkulanmadığım için, kimse de bende kuşkulanmayacak.
tek başın bir tadı olmuyor başarısızlığın.
oğuz atay
tutunamayanlar
iletişim yayınları
724 sayfa.
16 Ağustos 2014 Cumartesi
metin yeğin - adları ve yüzleri olmayanlar - marcos'la on gün
yazar kitabını şöyle bitiriyor, paranın dünyasına ve bütün otoritelere kafa
tutan zapatist dünyasının dilini anlatmaya çalıştık.
teşekkür ederim, telsiz konuşmalarında ki gibi cevaplayacak olursam anlaşıldı,
açık ve net.
yolculuk, seyahat yazılarının sıkı taraftarıyım.
belki hiçbir zaman gidilemeyecek yerlere okuyucuları götürüyor.
anlatılan dilin kuvvetide bizi aynı oranda olayın iç.ine sokuyor.
metin yeğin in 15 yıl önce çıktığı yolculuğa bende çıkmak isterdim. ona yoldaş olmak isterdim.
meksikanın dağlarında ,tepelerinde, tropik ormanlarında amaç uğruna gezilerimi tamamlamak isterdim.
latin amerikanın bir ülkesinden başka bir ülkesine geçmek isterdim.
hayattan hep çok şey istedim. ama sahiplik dürtüsü olmadan. neyse.
biz de elbet kendi hikayemizi yazarız.
ilgimin fazla oluşundan dolayı , gezi yazılarını hızlı okurum.
bir veya iki gecede biter. dolayısıyla değerlendirmek daha kolay olur.
kitabın başı ve sonuyla ilgili bütünlüğü korursun.
adları ve yüzleri olmayanlara gelince, kitap gezi notları, bilgiler, mektuplarla dolu, aydınlatıcı bir kitap.
edebi akıcılık cümle bütünlüğü daha iyi olabilir. biraz yavan geldi bana. bir de kitapta çok tekrar yapılmış.
olaylar iki defa okuyucuya aktarılmış.
sonuç olarak kitap 4 gözle pür dikkat okunmalı. hayata karşı nasıl mücadele edilmeli, yeni sorular eklenmeli.
alıntılar
zapata vive, la lucha sigue zapata yaşıyor, mücadele sürüyor.
latin amerikanın övülesi umursamazlığı
ben başka bir şeyden bahsediyorum, esmeye başlayan başka bir rüzgardan. supmarcos
renkler değişecek, diller, mekan, isimler değişecek,fakat insanlar,sömürü yoksulluk ve ölüm aynı.
rüzgar, yağmur ve güneş bize toprağı ne zaman ekeceğimizi biçeceğimizi söylediği gibi, umudunda yeşertilip biçileceğini söyle.
companeros yoldaşlar
eğer tarihi yazanların sesi ziadesiyle duyulmuyorsa, bu zulmedilmişlerin sesinin henüz çıkmadığındandır.
ölüler sadece unutuldukları zman ölüdürler.
salven ip, salven se. onu kurtar, kendinide kurtar.
lacandona ormanları
ezilenlerin kendi isimleri ve tarihleri, kendi mücadeleleri ve özlemleri vardır.
kıta shawe vazgeçme
dikilmesi ve büyütülmesi gereken bir ağaç, tutuşturulması gerekn bir hayal. submarcos
demokrosi özgürlük adalet
bakmayı öğrenmek
bakmak ve savaşmak , bakışlarını yönetmeyi bilen için yeterli değildir,sabırlı ve güçlü olmalısın.
biz iktidarı değil, dans edebileceğimiz bir yer istiyoruz. supmarcos
her şey heskes için, hiçbir şey bizim için değil.
adios, astala victoria . khoşçakal, zaferde görüşürüz.
kumandan tacho, davido ve kadın kumandan ramona
bir yüzü ve adı olanlar, maskesiz ve silahsız fakat herşeye karşın yine zapatistalar...
sivil ve barışçıl mücadele için.
onalara ve herkese söylemek isterim ki hiçbir şey cezadan muaf değildir. supmarcos
biz insanlara inanıyoruz. biz insan doğasının iyi olduğuna inanıyoruz.
biz bir soru hareketiyiz.
artık burda bizimsavaşmak başka bir çaremiz yok ve kazanmak zorundayız. çünkü eğer kaybedersek insalıkta kaybedecek.
eğer bize ne istediğmizi sorarsanız, utanmazca cevap veririz, taqrihe çizik atmak.
neoliberalizmin vahşi markerketinin bize sattığından daha başka değişik bir dünya mümkün.
Marcos,israilde filistinli, bosnada müslüman, saat ondan sonra dünyanın herhangi bir yerinde kadın, san franciscoda bir gay ve meksikada bir zapatistadır.
adları ve yüzleri olmayanlar
marcos la on gün
metin yeğin
su yayınları
198 sayfa.
tutan zapatist dünyasının dilini anlatmaya çalıştık.
teşekkür ederim, telsiz konuşmalarında ki gibi cevaplayacak olursam anlaşıldı,
açık ve net.
yolculuk, seyahat yazılarının sıkı taraftarıyım.
belki hiçbir zaman gidilemeyecek yerlere okuyucuları götürüyor.
anlatılan dilin kuvvetide bizi aynı oranda olayın iç.ine sokuyor.
metin yeğin in 15 yıl önce çıktığı yolculuğa bende çıkmak isterdim. ona yoldaş olmak isterdim.
meksikanın dağlarında ,tepelerinde, tropik ormanlarında amaç uğruna gezilerimi tamamlamak isterdim.
latin amerikanın bir ülkesinden başka bir ülkesine geçmek isterdim.
hayattan hep çok şey istedim. ama sahiplik dürtüsü olmadan. neyse.
biz de elbet kendi hikayemizi yazarız.
ilgimin fazla oluşundan dolayı , gezi yazılarını hızlı okurum.
bir veya iki gecede biter. dolayısıyla değerlendirmek daha kolay olur.
kitabın başı ve sonuyla ilgili bütünlüğü korursun.
adları ve yüzleri olmayanlara gelince, kitap gezi notları, bilgiler, mektuplarla dolu, aydınlatıcı bir kitap.
edebi akıcılık cümle bütünlüğü daha iyi olabilir. biraz yavan geldi bana. bir de kitapta çok tekrar yapılmış.
olaylar iki defa okuyucuya aktarılmış.
sonuç olarak kitap 4 gözle pür dikkat okunmalı. hayata karşı nasıl mücadele edilmeli, yeni sorular eklenmeli.
alıntılar
zapata vive, la lucha sigue zapata yaşıyor, mücadele sürüyor.
latin amerikanın övülesi umursamazlığı
ben başka bir şeyden bahsediyorum, esmeye başlayan başka bir rüzgardan. supmarcos
renkler değişecek, diller, mekan, isimler değişecek,fakat insanlar,sömürü yoksulluk ve ölüm aynı.
rüzgar, yağmur ve güneş bize toprağı ne zaman ekeceğimizi biçeceğimizi söylediği gibi, umudunda yeşertilip biçileceğini söyle.
companeros yoldaşlar
eğer tarihi yazanların sesi ziadesiyle duyulmuyorsa, bu zulmedilmişlerin sesinin henüz çıkmadığındandır.
ölüler sadece unutuldukları zman ölüdürler.
salven ip, salven se. onu kurtar, kendinide kurtar.
lacandona ormanları
ezilenlerin kendi isimleri ve tarihleri, kendi mücadeleleri ve özlemleri vardır.
kıta shawe vazgeçme
dikilmesi ve büyütülmesi gereken bir ağaç, tutuşturulması gerekn bir hayal. submarcos
demokrosi özgürlük adalet
bakmayı öğrenmek
bakmak ve savaşmak , bakışlarını yönetmeyi bilen için yeterli değildir,sabırlı ve güçlü olmalısın.
biz iktidarı değil, dans edebileceğimiz bir yer istiyoruz. supmarcos
her şey heskes için, hiçbir şey bizim için değil.
adios, astala victoria . khoşçakal, zaferde görüşürüz.
kumandan tacho, davido ve kadın kumandan ramona
bir yüzü ve adı olanlar, maskesiz ve silahsız fakat herşeye karşın yine zapatistalar...
sivil ve barışçıl mücadele için.
onalara ve herkese söylemek isterim ki hiçbir şey cezadan muaf değildir. supmarcos
biz insanlara inanıyoruz. biz insan doğasının iyi olduğuna inanıyoruz.
biz bir soru hareketiyiz.
artık burda bizimsavaşmak başka bir çaremiz yok ve kazanmak zorundayız. çünkü eğer kaybedersek insalıkta kaybedecek.
eğer bize ne istediğmizi sorarsanız, utanmazca cevap veririz, taqrihe çizik atmak.
neoliberalizmin vahşi markerketinin bize sattığından daha başka değişik bir dünya mümkün.
Marcos,israilde filistinli, bosnada müslüman, saat ondan sonra dünyanın herhangi bir yerinde kadın, san franciscoda bir gay ve meksikada bir zapatistadır.
adları ve yüzleri olmayanlar
marcos la on gün
metin yeğin
su yayınları
198 sayfa.
10 Ağustos 2014 Pazar
gabriel de tarde - geleceğin tarihinden alıntılar
günün sonuna gelmiştim.amma yorucu gündü. sıcak, şevkatli akşam yemeğinden sonra çay
eşliğinde annemle sohbete başladık. açık radyoda duyduğu , gabriel de tarde yle bende dolaylı
tanışmış oldum.
gabriel de tarde nin yazıları seneler sonra takipçisi tarafından derlenmiş ve kitaplaşmış. Bu şekildeki
derlemeler bana çok dramatik geliyor.
Geleceğin insan yaşamından kesitler sunmuş. Günümüze pay biçilen olaylar , tasvirler.
Gabriel de tarde nin geniş hayal dünyasına bakış atmış bulunduk.
Okunması kolay, çevirisi vasat bir kitap olmuş. Fakat bu tip kitapların dilimize kazandırılması,
okuyabilme fırsatı sunulması çok önemli.
geleceğe yönelen , geleceği anlatan kitaplar çok hoşuma gidiyor. Zaman makinesini yaşıyorum.
kitabın inceliği bu zevkime sekte vursa da, keyifle okuduğum kitaplar hanesine ekliyorum.
Alıntılar
artık insanlar başkasının payını ve kısmetini elde etmeye çalışmıyordu.
unutmak mutluluğun başlangıcıdır.
belli bir süre sonra ihtiraslı biri kalmadı artık.
öyle bir sessizlik ki duvarın kalınlığına rağmen kar yağışı duyuluyordu adeta.
ortadan kalkan ihtiyaçların kalplerde bıraktığı boşluğu yetenekler alıyor.
sanatçı keyif için yaratır, sadece bu şekilde yaratabilir.
kendine hizmet etmek ve karşılıklı hizmet etmek.
şu bizim yeraltı dünyamızda kadınlarımızdan daha güzel ve daha doğal bir şey yoktu gerçekten.
sevilen kadından başka vatan yok artık şimdi, ona duyulan özlemin verdiği acıdan başka acı yok
artık.
gabriel de tarde
geleceğin tarihinden alıntılar
asıl dil: fransızca
çeviri: özcan doğan
say yayınları
112 sayfa.
eşliğinde annemle sohbete başladık. açık radyoda duyduğu , gabriel de tarde yle bende dolaylı
tanışmış oldum.
gabriel de tarde nin yazıları seneler sonra takipçisi tarafından derlenmiş ve kitaplaşmış. Bu şekildeki
derlemeler bana çok dramatik geliyor.
Geleceğin insan yaşamından kesitler sunmuş. Günümüze pay biçilen olaylar , tasvirler.
Gabriel de tarde nin geniş hayal dünyasına bakış atmış bulunduk.
Okunması kolay, çevirisi vasat bir kitap olmuş. Fakat bu tip kitapların dilimize kazandırılması,
okuyabilme fırsatı sunulması çok önemli.
geleceğe yönelen , geleceği anlatan kitaplar çok hoşuma gidiyor. Zaman makinesini yaşıyorum.
kitabın inceliği bu zevkime sekte vursa da, keyifle okuduğum kitaplar hanesine ekliyorum.
Alıntılar
artık insanlar başkasının payını ve kısmetini elde etmeye çalışmıyordu.
unutmak mutluluğun başlangıcıdır.
belli bir süre sonra ihtiraslı biri kalmadı artık.
öyle bir sessizlik ki duvarın kalınlığına rağmen kar yağışı duyuluyordu adeta.
ortadan kalkan ihtiyaçların kalplerde bıraktığı boşluğu yetenekler alıyor.
sanatçı keyif için yaratır, sadece bu şekilde yaratabilir.
kendine hizmet etmek ve karşılıklı hizmet etmek.
şu bizim yeraltı dünyamızda kadınlarımızdan daha güzel ve daha doğal bir şey yoktu gerçekten.
sevilen kadından başka vatan yok artık şimdi, ona duyulan özlemin verdiği acıdan başka acı yok
artık.
gabriel de tarde
geleceğin tarihinden alıntılar
asıl dil: fransızca
çeviri: özcan doğan
say yayınları
112 sayfa.
25 Temmuz 2014 Cuma
marcelo figueras - kamçatka
kamçatka ismini cumartesi günü akordeon arka müziği eşliğinde hoş bir radyo programında
duydum. yapımcı kitabı yüzeysel tanıttı. gayette yeterliydi.
program bittikten sonra semtimizin kitabevi erdal a rica ve sipariş ettim. bir haftada getirdi sağ
olsun.
bu bekleme süresi , kitabı okuma istediğini daha arttırdı.bir çırpıda okudum. hoş, güzel bir kitap.
su gibi aktı. yoğunluğu kuvvetli. anlaşılırlığı açık. hızlıca okunabilecek seviyede.
çevirisi de fena değil. birkaç cümleyi çevirmeden aktarmış. bunun dışında pek sorun yok gibi.
kamçatka nın dizin şeklide istediğim biçimdeydi. açık gökyüzü şeklinde. cümleler, paragraflar,
sayfalar arası geniş geniş. ferah ferah okunuyor.
kamçatka bir çocuğun dünyaya bakışıdır. okuyan herkes kendini çocukluğunda görür.
marcelo figueras ın güçlü diliyle de karşılaşır.
bu arada kapak çok güzel olmuş.
alıntılar
şu an tüm geçmişten daha büyüktür.
bana ne olduğumu söyle tanrı aşkına, o kadar değiştim ki artık kim olduğumu bilmiyorum.
ezilenlere kalbimde daima yer vardır.
biliyordum ki kimse otuzunda yaşlılıktan ölmez.
hayatın zorlu bir mücadeleyi tersine çevirme kapasitesi sizler için bir şey ifade etmiyor olabilir ama
bana kesinlikle çok şey anlatıyor.
değişimin nedeni başka çare olmamasıdır.
sezaryanın julio cesardan gelmesi.
dolce far niente , miskinlik yapmak güzeldir.
fiziksel hazırlık ve zihinsel odaklanma
zaman tuhaftır ve her şey aynı anda gerçekleşir.
henüz gençti ama çok çalışma ve az sevgi bir araya gelince genelikle zehirler.
çok yalnız ve üzgünüm burada ,bu terk edilmiş dünyada bir fikrim var, gitmek en çok istediğim
mekana.
kelimeler kemikler gibi bir destektir. peter gabriel.
çok zaman alan iki şey vardır. bilgelik ve telefon bağlatmak.
no puedo quitar los ojos de ti , gözlerimi senden alamıyorum.
birbirinin aynısı iki araba yoktur, ne birbirinin aynısı iki lamba, ne birbirinin aynısı iki an vardır.
coğrafya dersine ,önce yönümüzü nasıl bulacağımızı bularak başlasak daha iyi olmaz mıydı
soru sormak güzeldir, soru sormaya insan kurur, ölür.
yanlış soru yoktur, yanlış yanıt vardır.
beklemek en kötüdür. müebbet hapis cezasıdır.
sevdiklerinizi ama hepsinden önemlisi sevgiye ihtiyacı olanlar, delicesine sevin, çünkü sevgi tek
gerçekliktir. ışıktır. gerisiyse karanlıktır.
yeniden kendi mekanımda ,büsbütün ben olma ve hayatta kalmak için ,mücadele etmeyi bırakıp,
yaşamaya başlama anım geldi.
marcelo figueras
kamçatka
çeviri: seda ersavcı
doğan kitap
313 sayfa.
duydum. yapımcı kitabı yüzeysel tanıttı. gayette yeterliydi.
program bittikten sonra semtimizin kitabevi erdal a rica ve sipariş ettim. bir haftada getirdi sağ
olsun.
bu bekleme süresi , kitabı okuma istediğini daha arttırdı.bir çırpıda okudum. hoş, güzel bir kitap.
su gibi aktı. yoğunluğu kuvvetli. anlaşılırlığı açık. hızlıca okunabilecek seviyede.
çevirisi de fena değil. birkaç cümleyi çevirmeden aktarmış. bunun dışında pek sorun yok gibi.
kamçatka nın dizin şeklide istediğim biçimdeydi. açık gökyüzü şeklinde. cümleler, paragraflar,
sayfalar arası geniş geniş. ferah ferah okunuyor.
kamçatka bir çocuğun dünyaya bakışıdır. okuyan herkes kendini çocukluğunda görür.
marcelo figueras ın güçlü diliyle de karşılaşır.
bu arada kapak çok güzel olmuş.
alıntılar
şu an tüm geçmişten daha büyüktür.
bana ne olduğumu söyle tanrı aşkına, o kadar değiştim ki artık kim olduğumu bilmiyorum.
ezilenlere kalbimde daima yer vardır.
biliyordum ki kimse otuzunda yaşlılıktan ölmez.
hayatın zorlu bir mücadeleyi tersine çevirme kapasitesi sizler için bir şey ifade etmiyor olabilir ama
bana kesinlikle çok şey anlatıyor.
değişimin nedeni başka çare olmamasıdır.
sezaryanın julio cesardan gelmesi.
dolce far niente , miskinlik yapmak güzeldir.
fiziksel hazırlık ve zihinsel odaklanma
zaman tuhaftır ve her şey aynı anda gerçekleşir.
henüz gençti ama çok çalışma ve az sevgi bir araya gelince genelikle zehirler.
çok yalnız ve üzgünüm burada ,bu terk edilmiş dünyada bir fikrim var, gitmek en çok istediğim
mekana.
kelimeler kemikler gibi bir destektir. peter gabriel.
çok zaman alan iki şey vardır. bilgelik ve telefon bağlatmak.
no puedo quitar los ojos de ti , gözlerimi senden alamıyorum.
birbirinin aynısı iki araba yoktur, ne birbirinin aynısı iki lamba, ne birbirinin aynısı iki an vardır.
coğrafya dersine ,önce yönümüzü nasıl bulacağımızı bularak başlasak daha iyi olmaz mıydı
soru sormak güzeldir, soru sormaya insan kurur, ölür.
yanlış soru yoktur, yanlış yanıt vardır.
beklemek en kötüdür. müebbet hapis cezasıdır.
sevdiklerinizi ama hepsinden önemlisi sevgiye ihtiyacı olanlar, delicesine sevin, çünkü sevgi tek
gerçekliktir. ışıktır. gerisiyse karanlıktır.
yeniden kendi mekanımda ,büsbütün ben olma ve hayatta kalmak için ,mücadele etmeyi bırakıp,
yaşamaya başlama anım geldi.
marcelo figueras
kamçatka
çeviri: seda ersavcı
doğan kitap
313 sayfa.
24 Temmuz 2014 Perşembe
ali şeriati - muhammed kimdir eleştirisi
ali şeriati , resulullah ın hayatını objektif bakış açısıyla yazmaya çalışmıştır.
dini bir kitaptan farklı, biyografi sınıfındadır.
islam tarihinde üzerinde mutabık olunmayan konulara pek girmemiş.
genel hatlar üzerinde durmuştur.
anlatılan konular belli bir sıra ve düzen içerisinde,okuyucuyu yormadan verilmiştir.
okuduğum kitap fecr yayınlarının 6. baskısıdır. sayfalar biraz kalın. benim pek hoşuma gitmedi.
ince sayfalar daha çekici geliyor bana.
son olarak kitabın kaynaklar kısmı kütüphane gibi, büyük hazine ( gerçek anlamda )
mevcut diğer resulullah biyografilerine alternatif bir eser.
ali şeriati nin yorumlarından uzak, felsefesinin ara verdiği bir kitaptır. yazarı tanımak için diğer
eserlerine bakmak daha sağlıklıdır.
kitaptan;
tarih yoktur, var olan sadece büyük önderlerdir. emerson
ama islamda en önemsiz sayılan şey resulullahın fetihleridir.
inna lillahi ve inna ileyhi raciun. ondan geldik ona döneceğiz.
yenilgi bir olayın diğer yönlerini gösterdiği için önemlidir.
mekkenin fethinden sonra verilen hutbede geçen adam öldürmeyin ve ağaç kesmeyin kısmı.
ben kimseyi üzgün ve gamlı olmaktan sakındırmadım. ben sadece inleyip sızlamayın dedim.
gam sevginin ürünüdür.sevgiyle aşina olmayan kimseyle, kimse sevgi üzerine ilgilenmesin.
insan hayatında devamlı kendi öz çehresini gizler.devamlı diğerlerinin gözüyle görünen bir çehrenin
altın da gizlenir. yani maske takar.
ali şeriati
muhammed kimdir?
fecr yayınları
çeviri: ali seyyidoğlu
352 sayfa.
dini bir kitaptan farklı, biyografi sınıfındadır.
islam tarihinde üzerinde mutabık olunmayan konulara pek girmemiş.
genel hatlar üzerinde durmuştur.
anlatılan konular belli bir sıra ve düzen içerisinde,okuyucuyu yormadan verilmiştir.
okuduğum kitap fecr yayınlarının 6. baskısıdır. sayfalar biraz kalın. benim pek hoşuma gitmedi.
ince sayfalar daha çekici geliyor bana.
son olarak kitabın kaynaklar kısmı kütüphane gibi, büyük hazine ( gerçek anlamda )
mevcut diğer resulullah biyografilerine alternatif bir eser.
ali şeriati nin yorumlarından uzak, felsefesinin ara verdiği bir kitaptır. yazarı tanımak için diğer
eserlerine bakmak daha sağlıklıdır.
kitaptan;
tarih yoktur, var olan sadece büyük önderlerdir. emerson
ama islamda en önemsiz sayılan şey resulullahın fetihleridir.
inna lillahi ve inna ileyhi raciun. ondan geldik ona döneceğiz.
yenilgi bir olayın diğer yönlerini gösterdiği için önemlidir.
mekkenin fethinden sonra verilen hutbede geçen adam öldürmeyin ve ağaç kesmeyin kısmı.
ben kimseyi üzgün ve gamlı olmaktan sakındırmadım. ben sadece inleyip sızlamayın dedim.
gam sevginin ürünüdür.sevgiyle aşina olmayan kimseyle, kimse sevgi üzerine ilgilenmesin.
insan hayatında devamlı kendi öz çehresini gizler.devamlı diğerlerinin gözüyle görünen bir çehrenin
altın da gizlenir. yani maske takar.
ali şeriati
muhammed kimdir?
fecr yayınları
çeviri: ali seyyidoğlu
352 sayfa.
11 Temmuz 2014 Cuma
goethe - genç werther in acıları
acılar üstüne kurgulanmış bir kitap.
başından sonuna acımı olur.
bir çırpıda okudun okudun, okumaz isen kalbinde günlerce sürecek sızı bırakır.
acı meyyalim olduğu için bu yapıda kitapları okurken ayrı bir odaklanıyorum. olayın içine atıyorum
kendimi. roman kahramanlarının görünmeyen arkadaşı oluyorum. onların acılarına ne çare, ne yoldaş
olabiliyorum.
bu hayatta da öyleyim galiba. hep güç , kuvvet talep ediyorum, kendimin ve başkalarının acılarını
dindirdirmeye.
goethe , alman bilgesidir. yazdığı eseri bunun açık ispatı niteliğindedir.
fazla teşbih sevmiyorum. kelimelerin anlam bakımdan zengin olması gerektiğini düşünüyorum.
özü zengin olmalı.
goethe teşbihden mümkün olduğunca uzak tasvirlerle öğütlerini doğrudan vermiştir.
benim için yeterli.
çeviri beklediğimden güzel.
okunması rahat.
alıntılara geçelim.
dünyada karışıklıklara yol açan şeylerin belki de hile ve kurnazlıktan çok, yanlış anlamalar ve
tembellik sebep oluyor.
alçak gönüllülükle , herşeyin nereye varacağını anlayan, bahçesini cennete çevirmesini bilen mutlu
insanlar, bir bahtsızın bile ağır bir yük altında yılmadan nasıl yolundan dönmediğini, herkesin hep
birlikte güneş ışığını bir dakikacık daha görmeye çalıştığını fark eden kimse rahat ve mutluluğa
erişmiştir.
kendi yetiştirdiği lahanayı sofrasına koyan insanın saf ve çoçukca sevincini hissedebildiğim için ne
kadar mutluyum.
aşksız yaşamak neye yarar sihirli fener ışıksız olur mu?
kendi istek ve ihtiyacı dışında yaranmak , para kazanmak , ün salmak ve buna benzer şeyler uğruna
çalışan bir kimse gerçekten budaladır.
insan kendi mutluğunu kendi yaratırmış.
başkaları beni yolumdan alıkoymazsa, onların kendi bildiğine gitmesine aldırmayacağım.
içimi kaynatan maya kayboldu.
çok şeye sahibim . ama onu düşünmek herşeyimi silip süpürüyor. nelerim var! fakat onsuz her şey
bana hiç oluyor.
goethe
genç wether in acıları
çeviri: tolga akdeniz
kumsaati yayınları
128 sayfa.
başından sonuna acımı olur.
bir çırpıda okudun okudun, okumaz isen kalbinde günlerce sürecek sızı bırakır.
acı meyyalim olduğu için bu yapıda kitapları okurken ayrı bir odaklanıyorum. olayın içine atıyorum
kendimi. roman kahramanlarının görünmeyen arkadaşı oluyorum. onların acılarına ne çare, ne yoldaş
olabiliyorum.
bu hayatta da öyleyim galiba. hep güç , kuvvet talep ediyorum, kendimin ve başkalarının acılarını
dindirdirmeye.
goethe , alman bilgesidir. yazdığı eseri bunun açık ispatı niteliğindedir.
fazla teşbih sevmiyorum. kelimelerin anlam bakımdan zengin olması gerektiğini düşünüyorum.
özü zengin olmalı.
goethe teşbihden mümkün olduğunca uzak tasvirlerle öğütlerini doğrudan vermiştir.
benim için yeterli.
çeviri beklediğimden güzel.
okunması rahat.
alıntılara geçelim.
dünyada karışıklıklara yol açan şeylerin belki de hile ve kurnazlıktan çok, yanlış anlamalar ve
tembellik sebep oluyor.
alçak gönüllülükle , herşeyin nereye varacağını anlayan, bahçesini cennete çevirmesini bilen mutlu
insanlar, bir bahtsızın bile ağır bir yük altında yılmadan nasıl yolundan dönmediğini, herkesin hep
birlikte güneş ışığını bir dakikacık daha görmeye çalıştığını fark eden kimse rahat ve mutluluğa
erişmiştir.
kendi yetiştirdiği lahanayı sofrasına koyan insanın saf ve çoçukca sevincini hissedebildiğim için ne
kadar mutluyum.
aşksız yaşamak neye yarar sihirli fener ışıksız olur mu?
kendi istek ve ihtiyacı dışında yaranmak , para kazanmak , ün salmak ve buna benzer şeyler uğruna
çalışan bir kimse gerçekten budaladır.
insan kendi mutluğunu kendi yaratırmış.
başkaları beni yolumdan alıkoymazsa, onların kendi bildiğine gitmesine aldırmayacağım.
içimi kaynatan maya kayboldu.
çok şeye sahibim . ama onu düşünmek herşeyimi silip süpürüyor. nelerim var! fakat onsuz her şey
bana hiç oluyor.
goethe
genç wether in acıları
çeviri: tolga akdeniz
kumsaati yayınları
128 sayfa.
7 Temmuz 2014 Pazartesi
jorge g. casteneda - che quevara yoldaş
comandante
sözcüğünü ilk duyduğumda aklıma gelen che quevara dır.
kitap comandante nin biyografisidir.
comandante nin devrimci ve gezgin yanı ön plana çıkmaktadır.
gezdiği ülkeleri not almaya çalıştım, eksiği, gözümden kaçanı olabilir.
arjantin, bolivya, venezuella, guatemala, peru, costarica, panama, mısır, endonezya, japonya,
rusya, çekoslavakya, çin, kuzey kore, almanya, meksika, cezayir, fransa, abd, mali, kongo,
gine, angola, senegal, gana, tanzanya, irlanda :)
che quevara yakın çağın kahramanı, genç yaşlı devrimcilerin modeli.
kapitalizm che yi bardakların, penyenin, kalemin, şapkanın üzerine bastı, yine de devrimci ününü
yıpratmak bir yana daha da arttırmıştır.
che ideolojisinin içi boşalmış gibi gelmektedir. fakat bulunduğumuz çağda yediğimiz peynirden bile
tat almazken, che nin fikirleriyle che imajının ayrışması doğal bir süreçtir.
burada iş bireye düşüp, sevdiği che yi hayatının neresine koyduğunu düşünmesi gerekmektedir.
comandante nin yeri şapkalardan ziyade, gönüllerde, kalplerde, aklımızın bir köşesinde olmadır.
kitaptan alıntılar;
dayak yemek için gösteri yapmak mı? elimde bir silah olmazsa yürümeyeceğim.
che yalnızca ikilemlerden kaçıyordu, trajedi arayışında bir karakterdir.
tek yaptığım canım sıkıldığı her şeyden kaçmaktı.
ernesto quevara nın dosyası bir gün cia de ki en kalın dosya olacaktı.
hiç parası yoktu, yanında tek bir takım elbisesi ve onu üç kısa yıl içinde tarihin içine fırlatacak bir
çok fikri vardı. fidel 'e
tarih beni aklayacaktır. fidel
her zaman insanlar arasındaki merkantilist ilişkilerin ortadan kaldırılmasını istedi ve toplumun
para dışında başka bir şey tarafından yönetilmesi gerektiğine ısrar etti.
yolculuk gerçek, yaşam değil.
gerilla savaşçısı yalnızca kazanacağından emin olduğunda savaşmalıdır.
batı medeniyetinin sevimli görünüşü altında sırtlanlar ve çakallar sakladığı gerçeği.
sorumluluğum çok büyük bu yenilgiyi ve değerli derslerimi unutmayacağım.
paranın yerine özgürlük, gücün yerine devrim, rahatlığın yerine fedakarlık, çıkar ve hırsın yerine
rock ritimleri
öğrenciler parlak şafağı ya da sosyalizm kurulması beklemeden hayatın kendisini değiştirmek
istediler.
kabul edişe ve farklılığa, saygıya dönüşecek olan değişik insanlar ve şeyler karşısında büyülenmeye.
jorge g. castaneda
yoldaş che guevara
çeviri: sinem gırgeç
ikon
491 sayfa.
sözcüğünü ilk duyduğumda aklıma gelen che quevara dır.
kitap comandante nin biyografisidir.
comandante nin devrimci ve gezgin yanı ön plana çıkmaktadır.
gezdiği ülkeleri not almaya çalıştım, eksiği, gözümden kaçanı olabilir.
arjantin, bolivya, venezuella, guatemala, peru, costarica, panama, mısır, endonezya, japonya,
rusya, çekoslavakya, çin, kuzey kore, almanya, meksika, cezayir, fransa, abd, mali, kongo,
gine, angola, senegal, gana, tanzanya, irlanda :)
che quevara yakın çağın kahramanı, genç yaşlı devrimcilerin modeli.
kapitalizm che yi bardakların, penyenin, kalemin, şapkanın üzerine bastı, yine de devrimci ününü
yıpratmak bir yana daha da arttırmıştır.
che ideolojisinin içi boşalmış gibi gelmektedir. fakat bulunduğumuz çağda yediğimiz peynirden bile
tat almazken, che nin fikirleriyle che imajının ayrışması doğal bir süreçtir.
burada iş bireye düşüp, sevdiği che yi hayatının neresine koyduğunu düşünmesi gerekmektedir.
comandante nin yeri şapkalardan ziyade, gönüllerde, kalplerde, aklımızın bir köşesinde olmadır.
kitaptan alıntılar;
dayak yemek için gösteri yapmak mı? elimde bir silah olmazsa yürümeyeceğim.
che yalnızca ikilemlerden kaçıyordu, trajedi arayışında bir karakterdir.
tek yaptığım canım sıkıldığı her şeyden kaçmaktı.
ernesto quevara nın dosyası bir gün cia de ki en kalın dosya olacaktı.
hiç parası yoktu, yanında tek bir takım elbisesi ve onu üç kısa yıl içinde tarihin içine fırlatacak bir
çok fikri vardı. fidel 'e
tarih beni aklayacaktır. fidel
her zaman insanlar arasındaki merkantilist ilişkilerin ortadan kaldırılmasını istedi ve toplumun
para dışında başka bir şey tarafından yönetilmesi gerektiğine ısrar etti.
yolculuk gerçek, yaşam değil.
gerilla savaşçısı yalnızca kazanacağından emin olduğunda savaşmalıdır.
batı medeniyetinin sevimli görünüşü altında sırtlanlar ve çakallar sakladığı gerçeği.
sorumluluğum çok büyük bu yenilgiyi ve değerli derslerimi unutmayacağım.
paranın yerine özgürlük, gücün yerine devrim, rahatlığın yerine fedakarlık, çıkar ve hırsın yerine
rock ritimleri
öğrenciler parlak şafağı ya da sosyalizm kurulması beklemeden hayatın kendisini değiştirmek
istediler.
kabul edişe ve farklılığa, saygıya dönüşecek olan değişik insanlar ve şeyler karşısında büyülenmeye.
jorge g. castaneda
yoldaş che guevara
çeviri: sinem gırgeç
ikon
491 sayfa.
13 Haziran 2014 Cuma
ursula k. leguin - mülksüzler eleştirisi
kitaba başlarken ;
sağdan soldan duyduğum , okuduğum alıntılar kitap hakkında fikir edinerek elime almama sebep oldu.
sıkı bir kitap olduğu eleştirilerden belliydi. kafamda puanlama sistemi çalışıp,okumaya başladım.
kitabın ilk sayfalarında;
beklentimin biraz altında ilerliyordu, belki kafamda çok kurdum gibi geldi. sabrı edip okumaya devam
ettim.
kitabın ortalarında;
kurgu budur, kitap budur gibi sloganlar üretme isteği duydu içimde.
kitap bittiğinde;
dünya edebiyatının başyapıtlarından veya ölmeden önce okunması gereken bilmem kaç eserden
birini okumanın , onunla tanışmanın verdiği mutluluk vardı.
kitap okuma sürecimden ince bir kesit sundum:)
yazar çok usta. kıvrak zekaya sahip!
zekasını iyi kullanıyor diyelim.
yaşamı irdeleyen, okurun kafasında şimşekler çaktıran bir kitap.
kitapta bahsedilen fikirlere girmiyorum, mutlak okumak gerek.
tüm önyargılardan kurtulmak gerek.
çok alıntı yaptım.
başlayalım.
vermediğiniz şeyi alamazsınız,
kendinizi vermeniz gerekir,
devrimi satın alamazsınız,
devrimi yapamazsınız,
devrim olabilirsiniz ancak.
devrim ya ruhunuzdadır, ya da hiçbir yerde değildir.
* bütün duvarlar gibi iki anlamlı, iki yüzlüdür. neyin içeride neyin dışarıda olduğu duvarın hangi yanından
baktığınıza bağlıdır.
*bir kalabalığın öğeleri değil, bir topluluğun üyeleri olduklarından kitle psikolojisiyle hareket edemiyorlardı.
*bütün küçük şeyler anlamlıydı, yalnızca bütünü anlamsızdı.
*siz ibadet evlerinin dışında dinlere izin vermiyorsunuz. tıpkı yasalar dışında herhangi bir ahlaka izin
gibi.
*kendini yükseltmek için insan ırkının % sini aşağılıyorlar. ( kadın aleyhtarı )
*hiçbir şey senin değil, kullanmak için var, paylaşmak için var.
*evet, benzetmeleri kullanarak her şeyi kanıtlayabilirler.
*gerçek kardeşlik paylaşılan acıda başlıyor.
*bütün olmak, parça olmaktır. gerçek yolculuk geri dönüştür.
*aşırılık dışkıdır.
*en alttaysan, aşağıdan yukarıya örgütlenmelisin.
*bütün insan hareketlerinin, hırs, tembellik ve kıskançlık tarafından yönetildiği bir sistem.
*bir hırsız yaratmak için, bir sahip yaratın, suç yaratmak istiyorsanız, yasalar koyun.
*zorlama düzeni sağlamanın en etkisiz yoludur.
*yaşamı güzel görmenin yolu,ölümün bakış açısıyla bakmaktır.
*eşsiz kişilerin önünde birbirini okşayıp sevişmek, en az aç insanların önünde yemek yemek kadar kaba bir davranıştır.
*kalbi karartan gereksiz çalışmadır.
*sahip olmanın suçundan ve ekonomik rekabetin azgınlığından arınmış çocuk yapılması gerekeni yapma iradesi ve bunu yapanın çoşku duyan yeteneğiyle büyür.
*kalbi karartan gereksiz çalışmadır.
*ey doğu ışığı parla ki, uyuyanlar uyansın,vaad yerine gelsin, karanlık aydınlanmasın.
*biz paylaşırız, sahip olmayız.
*acılardan kaçarsanız, çoşku şansını yitirirsiniz. zevk alabilirsiniz ama doyamazsınız.
*zamana karşı çalışmaktansa, zamanla birlikte çalışmanın iyi yanı, zamanın boşa harcanmasıdır.
*insanlar büyük uzaklıkları aşamazlar ama fikirler aşabilir.
*aklınızı; hak etmek ,kazanmak gibi fikirlerden arındıran ,ancak o zaman düşünebilir.
*benim kadar ileri gitmek istemeyen hiç kimsenin beni gitmekten alı koymaya hakkı yok.
*bazı alışkanlıkları yıkmalı, insanların soru sormasını sağlamalıyız.
ursula k. leguin
mülksüzler
çeviri: levent mollamustafaoğlu
metis
335 sayfa.
sağdan soldan duyduğum , okuduğum alıntılar kitap hakkında fikir edinerek elime almama sebep oldu.
sıkı bir kitap olduğu eleştirilerden belliydi. kafamda puanlama sistemi çalışıp,okumaya başladım.
kitabın ilk sayfalarında;
beklentimin biraz altında ilerliyordu, belki kafamda çok kurdum gibi geldi. sabrı edip okumaya devam
ettim.
kitabın ortalarında;
kurgu budur, kitap budur gibi sloganlar üretme isteği duydu içimde.
kitap bittiğinde;
dünya edebiyatının başyapıtlarından veya ölmeden önce okunması gereken bilmem kaç eserden
birini okumanın , onunla tanışmanın verdiği mutluluk vardı.
kitap okuma sürecimden ince bir kesit sundum:)
yazar çok usta. kıvrak zekaya sahip!
zekasını iyi kullanıyor diyelim.
yaşamı irdeleyen, okurun kafasında şimşekler çaktıran bir kitap.
kitapta bahsedilen fikirlere girmiyorum, mutlak okumak gerek.
tüm önyargılardan kurtulmak gerek.
çok alıntı yaptım.
başlayalım.
vermediğiniz şeyi alamazsınız,
kendinizi vermeniz gerekir,
devrimi satın alamazsınız,
devrimi yapamazsınız,
devrim olabilirsiniz ancak.
devrim ya ruhunuzdadır, ya da hiçbir yerde değildir.
* bütün duvarlar gibi iki anlamlı, iki yüzlüdür. neyin içeride neyin dışarıda olduğu duvarın hangi yanından
baktığınıza bağlıdır.
*bir kalabalığın öğeleri değil, bir topluluğun üyeleri olduklarından kitle psikolojisiyle hareket edemiyorlardı.
*bütün küçük şeyler anlamlıydı, yalnızca bütünü anlamsızdı.
*siz ibadet evlerinin dışında dinlere izin vermiyorsunuz. tıpkı yasalar dışında herhangi bir ahlaka izin
gibi.
*kendini yükseltmek için insan ırkının % sini aşağılıyorlar. ( kadın aleyhtarı )
*hiçbir şey senin değil, kullanmak için var, paylaşmak için var.
*evet, benzetmeleri kullanarak her şeyi kanıtlayabilirler.
*gerçek kardeşlik paylaşılan acıda başlıyor.
*bütün olmak, parça olmaktır. gerçek yolculuk geri dönüştür.
*aşırılık dışkıdır.
*en alttaysan, aşağıdan yukarıya örgütlenmelisin.
*bütün insan hareketlerinin, hırs, tembellik ve kıskançlık tarafından yönetildiği bir sistem.
*bir hırsız yaratmak için, bir sahip yaratın, suç yaratmak istiyorsanız, yasalar koyun.
*zorlama düzeni sağlamanın en etkisiz yoludur.
*yaşamı güzel görmenin yolu,ölümün bakış açısıyla bakmaktır.
*eşsiz kişilerin önünde birbirini okşayıp sevişmek, en az aç insanların önünde yemek yemek kadar kaba bir davranıştır.
*kalbi karartan gereksiz çalışmadır.
*sahip olmanın suçundan ve ekonomik rekabetin azgınlığından arınmış çocuk yapılması gerekeni yapma iradesi ve bunu yapanın çoşku duyan yeteneğiyle büyür.
*kalbi karartan gereksiz çalışmadır.
*ey doğu ışığı parla ki, uyuyanlar uyansın,vaad yerine gelsin, karanlık aydınlanmasın.
*biz paylaşırız, sahip olmayız.
*acılardan kaçarsanız, çoşku şansını yitirirsiniz. zevk alabilirsiniz ama doyamazsınız.
*zamana karşı çalışmaktansa, zamanla birlikte çalışmanın iyi yanı, zamanın boşa harcanmasıdır.
*insanlar büyük uzaklıkları aşamazlar ama fikirler aşabilir.
*aklınızı; hak etmek ,kazanmak gibi fikirlerden arındıran ,ancak o zaman düşünebilir.
*benim kadar ileri gitmek istemeyen hiç kimsenin beni gitmekten alı koymaya hakkı yok.
*bazı alışkanlıkları yıkmalı, insanların soru sormasını sağlamalıyız.
ursula k. leguin
mülksüzler
çeviri: levent mollamustafaoğlu
metis
335 sayfa.
28 Mayıs 2014 Çarşamba
gabriel garcia marquez - iyi kalpli erendira eleştirisi
gabriel garcia marquez in vefatının hemen sonra bu kitabını okumak istedim.
gerçekten de bir efsane mi? yanılsama mı diye?
bence efsane.
okuduğum kitap marquez in kısa hikayelerinden oluşmaktadır.
daha nobel edebiyat ödülünü almasından önce ki hikayeler.
hikayeler gerçekten sıradışı ve özgün.
başka bir yerde bu tarz hikayelere rastlamadım.
gerçek yaşamın içinde geçen hikayeler fakat ufak serpmelerle olağandışılıklar göze batmadan, hatta
büyük bir keyifle eklenmiş.
okuyucu hikayeleri bitirdikten sonra , antik yunandaki yarı hayvan-insan formlarını
çok değil elli sene önce varmış gibi hissediyor.
abartmıyorum büyü gibi bir şey bu hikayeler.
çeviride ortanın biraz iyisi, idare eder.
yani bu kitabın okunmaması için hiç bir sebep yok.
yazarında ününü hak etmemesi için.
kitaptan;
doğaüstü denilebilecek tek erdemi, gösterdiği sabırdı sanki.
Tanrım, Tanrım eski saflığımı geri ver bana, aşkının zevkine baştan varabileyim diye.
gabriel garcia marquez
iyi kalpli erendira
çeviri: inci kut
can yayınları
142 sayfa.
gerçekten de bir efsane mi? yanılsama mı diye?
bence efsane.
okuduğum kitap marquez in kısa hikayelerinden oluşmaktadır.
daha nobel edebiyat ödülünü almasından önce ki hikayeler.
hikayeler gerçekten sıradışı ve özgün.
başka bir yerde bu tarz hikayelere rastlamadım.
gerçek yaşamın içinde geçen hikayeler fakat ufak serpmelerle olağandışılıklar göze batmadan, hatta
büyük bir keyifle eklenmiş.
okuyucu hikayeleri bitirdikten sonra , antik yunandaki yarı hayvan-insan formlarını
çok değil elli sene önce varmış gibi hissediyor.
abartmıyorum büyü gibi bir şey bu hikayeler.
çeviride ortanın biraz iyisi, idare eder.
yani bu kitabın okunmaması için hiç bir sebep yok.
yazarında ününü hak etmemesi için.
kitaptan;
doğaüstü denilebilecek tek erdemi, gösterdiği sabırdı sanki.
Tanrım, Tanrım eski saflığımı geri ver bana, aşkının zevkine baştan varabileyim diye.
gabriel garcia marquez
iyi kalpli erendira
çeviri: inci kut
can yayınları
142 sayfa.
24 Mayıs 2014 Cumartesi
ömer hayyam - rubailer
ömer hayyam , kimdir? nasıl bir kişidir? hayata bakışı nasıldır ?
hep merak ettim.
tarihin süzgecinden geçerek günümüze kadar geldi.
bu tarih süzgeci dediğimiz masum bir süzgeç değil tabi ki..
işin açıkçası makarna süzgeci kadar bile iş görmez.
Sansür. diyelim geçelim.
okuduğum kitap ömer hayyam ın görüşleri hakkında inceden bir fikir sahibi olmama yetti,
fakat onun derinliğine biraz sığ diyebiliriz.
kaç farklı ömer hayyam var, kaç farklı dünya görüşü var, nasıl bir sentez şaşırdım.
bu kitap başlangıç seviyesi diyelim, ömer hayyam incelememiz artarak devam etmesi ümidiyle.
birkaç dörtlüğünü paylaşmak isterim.
diğer yazılarda sevdiğim, beni etkileyen cümleleri seçmiştim. Şunu açıkça söylemeliyim ki
tüm kitap beni çok etkiledi. dörtlükleri gelişi güzel seçtim.
ön yargısız günler temennisiyle, dörtlüklere geçelim.
sakın içmiyorum ben diye, sarhoşa sövme
" dini bütün adamım " deyip kendini övme
ne sanırsın kendini sen her ayıbı işlersin
Allah kısmet ederse, elbet ederim tövbe
şarap içerim ama , bu keyiften değildir
niyetim nifak sokup, edepsizlik değildir
isterim ki arada rahat nefes alayım
benim şarabı içmem, işte bu sebepledir.
zannetmeyin cihanda, yaptığım iş korkmaktır
nasıl olsa gün gelir, canım yok olacaktır.
ölmekten korkmuyorum hakikattir elbet o
tek korkum benim iyi yaşayamamaktır
mey içerek mestliğin, girdabına düşseydim
halk bana küfür eder, sebebini bilseydim
keşke her haram olan, insanı mest etse de;
dünyada ayık olan, bir insan görmeseydim
işte bahar mevsimi, bir su kenarındayım
yanımda bir güzel var, bir de testi şarabım
şimdi söyleyeceğim ama abes kaçacak
cenneti yad edersem, itten adi olayım
var olmayı dünyada eğlencemi saysak?
günlerin gönlümüzce, geçtiğini varsaysak
ömrümüz gönlümüzce geçmedi geçmeyecek
artık bıktık hayattan, şu defteri kapatsak
ömer hayyam
rubailer
çeviri: abdullah cevdet, hüseyin daniş, hüseyin fırat
alter yayıncılık
368 sayfa
hep merak ettim.
tarihin süzgecinden geçerek günümüze kadar geldi.
bu tarih süzgeci dediğimiz masum bir süzgeç değil tabi ki..
işin açıkçası makarna süzgeci kadar bile iş görmez.
Sansür. diyelim geçelim.
okuduğum kitap ömer hayyam ın görüşleri hakkında inceden bir fikir sahibi olmama yetti,
fakat onun derinliğine biraz sığ diyebiliriz.
kaç farklı ömer hayyam var, kaç farklı dünya görüşü var, nasıl bir sentez şaşırdım.
bu kitap başlangıç seviyesi diyelim, ömer hayyam incelememiz artarak devam etmesi ümidiyle.
birkaç dörtlüğünü paylaşmak isterim.
diğer yazılarda sevdiğim, beni etkileyen cümleleri seçmiştim. Şunu açıkça söylemeliyim ki
tüm kitap beni çok etkiledi. dörtlükleri gelişi güzel seçtim.
ön yargısız günler temennisiyle, dörtlüklere geçelim.
sakın içmiyorum ben diye, sarhoşa sövme
" dini bütün adamım " deyip kendini övme
ne sanırsın kendini sen her ayıbı işlersin
Allah kısmet ederse, elbet ederim tövbe
şarap içerim ama , bu keyiften değildir
niyetim nifak sokup, edepsizlik değildir
isterim ki arada rahat nefes alayım
benim şarabı içmem, işte bu sebepledir.
zannetmeyin cihanda, yaptığım iş korkmaktır
nasıl olsa gün gelir, canım yok olacaktır.
ölmekten korkmuyorum hakikattir elbet o
tek korkum benim iyi yaşayamamaktır
mey içerek mestliğin, girdabına düşseydim
halk bana küfür eder, sebebini bilseydim
keşke her haram olan, insanı mest etse de;
dünyada ayık olan, bir insan görmeseydim
işte bahar mevsimi, bir su kenarındayım
yanımda bir güzel var, bir de testi şarabım
şimdi söyleyeceğim ama abes kaçacak
cenneti yad edersem, itten adi olayım
var olmayı dünyada eğlencemi saysak?
günlerin gönlümüzce, geçtiğini varsaysak
ömrümüz gönlümüzce geçmedi geçmeyecek
artık bıktık hayattan, şu defteri kapatsak
ömer hayyam
rubailer
çeviri: abdullah cevdet, hüseyin daniş, hüseyin fırat
alter yayıncılık
368 sayfa
15 Nisan 2014 Salı
paul auster - ay sarayı eleştirisi
uzun zamanlardan beri okuduğum en etkileyici roman.
bi çırpıda okunabilecek bir kitap.
betimlemeler, anlatım özellikleri çok iyi.
utah çöllerinden bahseden bölümleri okurken amerika seyahati planlıyordum.
can yayınlarından seçkin selvi nin çevirisi gerçekten iyi.
genel olarak söylemek gerekirse okuduğum kitapların bir incelemesini yapmak istemiyorum bu
yazılarda.
sadece bir fikir oluşturmak; ne olmuş, ne gitmiş anlamında yazılar.
hatıra yazıları diyelim.
kitapların bende bıraktığı hatıraları canlı tutmak.
paul auster a dönecek olursak;
o zaman daha çok gençtim, yinede bir gelecek olduğuna inanmıyordum.
"sana verecek paramda yok, öğüdüm de" dedi , beni mutlu etmek için bu kitapları al.
*herkes kendi yaşamının yazarıdır.
insanlar inanmaları istenilene inanırlar.
insanı düşmekten alıkoyacak tek şey, yerçekimi yasalarını yok edecek kadar güçlü olan
sevgidir.
zamanla iyi şeylerin , ancak onları fazlasıyla istemekten vazgeçtiğimde olduğunu, gerçekleştiğini fark
ettim.
herkes için umut vardır efendim, dünyayı döndüren bu umuttur.
*insan boyunda bir göz yaşı damlası gibiyim. herkesin üstüne damlıyorum.
kim olursa olsun,herkes iyi davranılmayı hak eder.
paul auster
ay sarayı
çeviri: seçkin selvi
can yayınları
312 sayfa.
bi çırpıda okunabilecek bir kitap.
betimlemeler, anlatım özellikleri çok iyi.
utah çöllerinden bahseden bölümleri okurken amerika seyahati planlıyordum.
can yayınlarından seçkin selvi nin çevirisi gerçekten iyi.
genel olarak söylemek gerekirse okuduğum kitapların bir incelemesini yapmak istemiyorum bu
yazılarda.
sadece bir fikir oluşturmak; ne olmuş, ne gitmiş anlamında yazılar.
hatıra yazıları diyelim.
kitapların bende bıraktığı hatıraları canlı tutmak.
paul auster a dönecek olursak;
o zaman daha çok gençtim, yinede bir gelecek olduğuna inanmıyordum.
"sana verecek paramda yok, öğüdüm de" dedi , beni mutlu etmek için bu kitapları al.
*herkes kendi yaşamının yazarıdır.
insanlar inanmaları istenilene inanırlar.
insanı düşmekten alıkoyacak tek şey, yerçekimi yasalarını yok edecek kadar güçlü olan
sevgidir.
zamanla iyi şeylerin , ancak onları fazlasıyla istemekten vazgeçtiğimde olduğunu, gerçekleştiğini fark
ettim.
herkes için umut vardır efendim, dünyayı döndüren bu umuttur.
*insan boyunda bir göz yaşı damlası gibiyim. herkesin üstüne damlıyorum.
kim olursa olsun,herkes iyi davranılmayı hak eder.
paul auster
ay sarayı
çeviri: seçkin selvi
can yayınları
312 sayfa.
12 Nisan 2014 Cumartesi
anton pavloviç çehov - köpeğiyle dolaşan kadın eleştirisi
çehov , rus edebiyatının parlayan yıldızı ...
camekan sözleri gibi...
neyse
ilk cümlenin yavanlığını hala hissediyorum. çehov gerçekten edebi methiyelerin en güzelini hak eden
bir yazar.
on sayfalık hikayeler hayatınızı değiştirir.
hikayeleri okurken zaman durur.
bir hikayeyi birden fazla okuyunca, hatta iki paragraf okuyup yeniden başa dönünce, beyninizde her
tekrarda farklı bir kurgu oluşur.
okuyucu özgürdür.
küçük bir insan bile olsam bir eşya değilim ben.
kafeste özgürlüğü tatmadan ölen kuşlar.
başkalarının derdini unutabilmek için çok şeyi boyamak ,değiştirmek ya da kırmak gerekecekti.
bir cümle ne kadar güzel kurulmuş olursa olsun, ancak tasasız, heyecansız kişileri etkileyecektir.
ağzınıza almayın bu sözcüğü yakışmıyor.
***bono ile para bulamayan dolandırıcılarda mutsuz olduğunu söyler, fazla yağlandığı için rahatsız
olan boğada mutsuzdur.
yalanı gerçek, çirkinliği de güzellik sayıyorsunuz.
sonbahar kokuyordu istasyon, serin bir akşamdı.
iç hastalıkları kitabının sayfalarını bir merak hastasının özeniyle çevirirken, her gün ilacın birini
bırakıp, birini almaya başlarken bir rastlantı sonucu bana iyi gelen ilacı bulacağımı sanıyorum hep.
olgun bir insana yakışmayan şeyler.
yalnızca düşmanlarını hatırlar insanlar, dostlarını unuturlar.
yaşam onu ezip yok edene kadar alabildiğince çok şey almalıdır ondan.
***sevmemek, yele vermekmiş gençliği... ( bende bu söz için pervasızca sevdim )
***nedense beni de birisinin hatırladığını, bilmediğim bir yerde beklediğini, karşılaşmamızı istediğini
sanır gibi oluyorum.
yavaş yavaş yatıştı. sonra hiç acele etmeden bir şeyler yedi. beş bardak çay içip gidip yattı.
bugüne kadar aşk üzerine yazılanlar, söylenenler arasında sadece bir gerçek vardır. o da ; " bunda
büyük bir esrar var " cümlesidir.
birinci dereceden bir tüccar mı büyüktür, bir marangoz mu? elbette marangoz büyüktür çocuklarım.
anton pavloviç çehov
köpeğiyle dolaşan kadın
çeviri: ergin altay
türkiye işbankası kültür yayınları
681 sayfa.
camekan sözleri gibi...
neyse
ilk cümlenin yavanlığını hala hissediyorum. çehov gerçekten edebi methiyelerin en güzelini hak eden
bir yazar.
on sayfalık hikayeler hayatınızı değiştirir.
hikayeleri okurken zaman durur.
bir hikayeyi birden fazla okuyunca, hatta iki paragraf okuyup yeniden başa dönünce, beyninizde her
tekrarda farklı bir kurgu oluşur.
okuyucu özgürdür.
küçük bir insan bile olsam bir eşya değilim ben.
kafeste özgürlüğü tatmadan ölen kuşlar.
başkalarının derdini unutabilmek için çok şeyi boyamak ,değiştirmek ya da kırmak gerekecekti.
bir cümle ne kadar güzel kurulmuş olursa olsun, ancak tasasız, heyecansız kişileri etkileyecektir.
ağzınıza almayın bu sözcüğü yakışmıyor.
***bono ile para bulamayan dolandırıcılarda mutsuz olduğunu söyler, fazla yağlandığı için rahatsız
olan boğada mutsuzdur.
yalanı gerçek, çirkinliği de güzellik sayıyorsunuz.
sonbahar kokuyordu istasyon, serin bir akşamdı.
iç hastalıkları kitabının sayfalarını bir merak hastasının özeniyle çevirirken, her gün ilacın birini
bırakıp, birini almaya başlarken bir rastlantı sonucu bana iyi gelen ilacı bulacağımı sanıyorum hep.
olgun bir insana yakışmayan şeyler.
yalnızca düşmanlarını hatırlar insanlar, dostlarını unuturlar.
yaşam onu ezip yok edene kadar alabildiğince çok şey almalıdır ondan.
***sevmemek, yele vermekmiş gençliği... ( bende bu söz için pervasızca sevdim )
***nedense beni de birisinin hatırladığını, bilmediğim bir yerde beklediğini, karşılaşmamızı istediğini
sanır gibi oluyorum.
yavaş yavaş yatıştı. sonra hiç acele etmeden bir şeyler yedi. beş bardak çay içip gidip yattı.
bugüne kadar aşk üzerine yazılanlar, söylenenler arasında sadece bir gerçek vardır. o da ; " bunda
büyük bir esrar var " cümlesidir.
birinci dereceden bir tüccar mı büyüktür, bir marangoz mu? elbette marangoz büyüktür çocuklarım.
anton pavloviç çehov
köpeğiyle dolaşan kadın
çeviri: ergin altay
türkiye işbankası kültür yayınları
681 sayfa.
20 Şubat 2014 Perşembe
ernest hemingway - güneş de doğar eleştirisi
kısa bir sürede bitirdiğim kitap.
okumaya zamanım mı var ne?
şaka bir yana çok sürükleyici , okuyanı fransa sokaklarında dolaştırıp, ispanyada boğa güreşlerinde
mendil sallatıp, güneşin altında üstü başı kum tanecikli, plajda miskin miskin uzanan bir pozizyona
sokan kitap.
okuduğum baskı mart 1955 e ait, işin açıkçası ben güncel baskıları okumayı tercih ediyorum, zaman
bizim zamanımız , terimler, kullanılan deyimler bizim zamanımızdan olmalı.
kısacası güncel çeviriler daha bir keyifli geliyor.
neyse.
kitaptan göze çarpan kelime grupları
boş ver dedim, her memleket sinemada göründüğü gibidir zaten.
uykusuz gecelerde bu trenlerin gürültüsü fazla gelir.
gündüz gözüyle her olan bitene kabadayıca göğüs germek kolaydır ama gece iş değişir. Yapma Ernest !!!
beyaz ceketi mosmordu.
- anlaşılan herif çok şarap içmiş.
- yahut mor iç çamaşırı giyiyor.
- haydi soralım!
- yok, herif çok yorgun.
dünyada çok kalacak değiliz, hep beraber şenlenelim, iman edelim, şükredelim.
fransa da insanlar sizden hoşlansın istiyorsanız, kesenin ağzını biraz açınız. işte o kadar. bende kesenin
ağzını biraz açtım, garson hemen benden hoşlandı.
ernest hemingway
güneş de doğar
çeviri: filiz karabey
varlık yayınları
267 sayfa.
okumaya zamanım mı var ne?
şaka bir yana çok sürükleyici , okuyanı fransa sokaklarında dolaştırıp, ispanyada boğa güreşlerinde
mendil sallatıp, güneşin altında üstü başı kum tanecikli, plajda miskin miskin uzanan bir pozizyona
sokan kitap.
okuduğum baskı mart 1955 e ait, işin açıkçası ben güncel baskıları okumayı tercih ediyorum, zaman
bizim zamanımız , terimler, kullanılan deyimler bizim zamanımızdan olmalı.
kısacası güncel çeviriler daha bir keyifli geliyor.
neyse.
kitaptan göze çarpan kelime grupları
boş ver dedim, her memleket sinemada göründüğü gibidir zaten.
uykusuz gecelerde bu trenlerin gürültüsü fazla gelir.
gündüz gözüyle her olan bitene kabadayıca göğüs germek kolaydır ama gece iş değişir. Yapma Ernest !!!
beyaz ceketi mosmordu.
- anlaşılan herif çok şarap içmiş.
- yahut mor iç çamaşırı giyiyor.
- haydi soralım!
- yok, herif çok yorgun.
dünyada çok kalacak değiliz, hep beraber şenlenelim, iman edelim, şükredelim.
fransa da insanlar sizden hoşlansın istiyorsanız, kesenin ağzını biraz açınız. işte o kadar. bende kesenin
ağzını biraz açtım, garson hemen benden hoşlandı.
ernest hemingway
güneş de doğar
çeviri: filiz karabey
varlık yayınları
267 sayfa.
13 Şubat 2014 Perşembe
jean paul sartre - sözcükler eleştirisi
yazarın şiirsel otobiyografisidir.
kaynamasın diye önemle belirmek istiyorum. selahattin hilav dan çok usta bir çeviri olmuş.
kitap okuma zevki olarak çok keyifli, akıcılık olarak harika, odaklanma açısından oldukça zor.
cümlelerin sizi nereye götüreceği belli değil. sayfanın sonuna geldiğimde kendimi çoçukluğumda veya
çoçukluğumun geçtiği abzürt mekanlarda buldum.
sartre kendine bir taraftar daha eklemiş oldu.
bir iki sartre alıntı yapalım,
bilmiyorum, ama seçkin bir psikanalist yargısına katılıyorum, bende üstben yoktur.
komut vermekle, komutlara itaat etmek aynı şeydir.
o zamanlar bıyıksız bir öpüş, tuzsuz bir yumurta gibidir denir.
*** bundan ötürü acı çekmiyordum, çünkü her şey ödünç veriliyordu bana. *** viva sartre
sinema, açık gözle görünen rüyaya başka hiç bir yerde rastlamadım.
her şey olabilir, diyordum kendi kendime ve bu sözlerin anlamı şuydu ; her şeyi hayal edebilirim ben.
benim hikayemin mutlu bir sonu olacağına önceden karar verdiğim için, beklemedik olay bir aldatmaca,
yenilik de bir dış görünüş olabilirdi ancak.
jean paul sartre
sözcükler
çeviri: selahattin hilav
can yayınları
207 sayfa.
kaynamasın diye önemle belirmek istiyorum. selahattin hilav dan çok usta bir çeviri olmuş.
kitap okuma zevki olarak çok keyifli, akıcılık olarak harika, odaklanma açısından oldukça zor.
cümlelerin sizi nereye götüreceği belli değil. sayfanın sonuna geldiğimde kendimi çoçukluğumda veya
çoçukluğumun geçtiği abzürt mekanlarda buldum.
sartre kendine bir taraftar daha eklemiş oldu.
bir iki sartre alıntı yapalım,
bilmiyorum, ama seçkin bir psikanalist yargısına katılıyorum, bende üstben yoktur.
komut vermekle, komutlara itaat etmek aynı şeydir.
o zamanlar bıyıksız bir öpüş, tuzsuz bir yumurta gibidir denir.
*** bundan ötürü acı çekmiyordum, çünkü her şey ödünç veriliyordu bana. *** viva sartre
sinema, açık gözle görünen rüyaya başka hiç bir yerde rastlamadım.
her şey olabilir, diyordum kendi kendime ve bu sözlerin anlamı şuydu ; her şeyi hayal edebilirim ben.
benim hikayemin mutlu bir sonu olacağına önceden karar verdiğim için, beklemedik olay bir aldatmaca,
yenilik de bir dış görünüş olabilirdi ancak.
jean paul sartre
sözcükler
çeviri: selahattin hilav
can yayınları
207 sayfa.
23 Ocak 2014 Perşembe
tolstoy - yalancı ilişkiler eleştirisi
tolstoy isminin önyargısıyla okumaya başladığım bir kitap.
kitap bittiğinde ise önyargılarım beni yanıltmadı. :)
çok güzel.
içinde irili ufaklı hikayelerin bulunduğu akıcı bir anlatım.
rus edebiyatını oldum olası sevmiştir. yazarların tasvirleri sizi kitabın içine çeker bırakmaz.
gözüme çarpan bir olumsuzluk ise cümleler kısa kısa olmuş. kısa kısa çevrilmiş. yayınevi biraz daha özen
gösterebilirdi.
kitaptan yansımalar :
* siz gençsiniz , bense değilim, siz oyun oynamak istiyorsunuz, fakat bana başka şeyler gerekli,
ne olur benimle oyun oynamayın, yoksa size inanırım, bu benim için kötü, sizin içinde ayıp olur.
* ilk kez ayazın damlaları, otların sararan yeşili üzerinde, evin yakınındaki aslanağızlarının kırılmış
yapraklarında pırıl pırıl parlıyordu.
*seni de dünyama almak veya senin dünyana katılmak istiyorum.
* sabahleyin neşeli, öğle yemeğinde saygılı, akşam yemeğinde ise birbirimize aşık oluyorduk.
*neden mi? neden mi? çünkü insanoğlu bu dünyaya iyilik etmek üzere gönderilmiştir.
--------------------------
yenemedikleri tutkularıyla ,zamanı anlamsız bir kavram haline getirmişlerdir.
tolstoy
yalancı ilişkiler
çeviri: mustafa bahar
kum saati yayınları
247 sayfa.
kitap bittiğinde ise önyargılarım beni yanıltmadı. :)
çok güzel.
içinde irili ufaklı hikayelerin bulunduğu akıcı bir anlatım.
rus edebiyatını oldum olası sevmiştir. yazarların tasvirleri sizi kitabın içine çeker bırakmaz.
gözüme çarpan bir olumsuzluk ise cümleler kısa kısa olmuş. kısa kısa çevrilmiş. yayınevi biraz daha özen
gösterebilirdi.
kitaptan yansımalar :
* siz gençsiniz , bense değilim, siz oyun oynamak istiyorsunuz, fakat bana başka şeyler gerekli,
ne olur benimle oyun oynamayın, yoksa size inanırım, bu benim için kötü, sizin içinde ayıp olur.
* ilk kez ayazın damlaları, otların sararan yeşili üzerinde, evin yakınındaki aslanağızlarının kırılmış
yapraklarında pırıl pırıl parlıyordu.
*seni de dünyama almak veya senin dünyana katılmak istiyorum.
* sabahleyin neşeli, öğle yemeğinde saygılı, akşam yemeğinde ise birbirimize aşık oluyorduk.
*neden mi? neden mi? çünkü insanoğlu bu dünyaya iyilik etmek üzere gönderilmiştir.
--------------------------
yenemedikleri tutkularıyla ,zamanı anlamsız bir kavram haline getirmişlerdir.
tolstoy
yalancı ilişkiler
çeviri: mustafa bahar
kum saati yayınları
247 sayfa.
19 Ocak 2014 Pazar
yaşar kemal - sarı sıcak eleştirisi
anadolu hikayeciliğinden bir örnek.
anadolunun bir portresi...
anadoluyu kendi insanına anlatırken , dünya çapında ün kazanmış bir yazar.
günümüzde yan komşundan bile habersiz olan bir toplumda , ( anadolu'su istanbulu fark etmez )
ilgi çekmek zor değildir.
kitabı okutmak zor değil. anlatılan anadolu değil, sanki orta asya stepleri...
çünkü insan başka hayatlara o kadar yabancı ve kayıtsızki ...
neyse.
yaşar kemal in sarı sıcağı anlattığı konular itibariyle değil, dili ve duygu sebebiyle bir başyapıt.
sıradan konulara sıradışı anlatım...
capital sloganlar gibi oldu, tövbe.
kitaptan bir iki örnek sadece :
- bana bak gardaş
- taze soğan, bir zaman gelir , taze toprak, bir zaman gelir bahar gibi kokar.
yaşar kemal
sarı sıcak
233 sayfa.
anadolunun bir portresi...
anadoluyu kendi insanına anlatırken , dünya çapında ün kazanmış bir yazar.
günümüzde yan komşundan bile habersiz olan bir toplumda , ( anadolu'su istanbulu fark etmez )
ilgi çekmek zor değildir.
kitabı okutmak zor değil. anlatılan anadolu değil, sanki orta asya stepleri...
çünkü insan başka hayatlara o kadar yabancı ve kayıtsızki ...
neyse.
yaşar kemal in sarı sıcağı anlattığı konular itibariyle değil, dili ve duygu sebebiyle bir başyapıt.
sıradan konulara sıradışı anlatım...
capital sloganlar gibi oldu, tövbe.
kitaptan bir iki örnek sadece :
- bana bak gardaş
- taze soğan, bir zaman gelir , taze toprak, bir zaman gelir bahar gibi kokar.
yaşar kemal
sarı sıcak
233 sayfa.
5 Ocak 2014 Pazar
george orwell - hayvan çiftliği eleştirisi
son dönem siyasi politik klasik kitaplardan biridir.
yazılmasından kısa bir süre sonra klasikler listesinde yerini almıştır.
günümüzdeki yetişkinlere ve çoçuklara hitap eden animasyon film tadındadır, prototipidir.
her kesimden okurun keyif alarak okuyacağına inanıyorum.
Evet kitapta sosyalizm komünizm eleştirisi yapılmakta, bence yapıcı bir eleştiri.
bu eleştiriler sosyalist fikir dünyasında, düşünmeye sevketmektedir.
kitabın temel çerçevede dolaştığı ana fikir, kötü ellere geçmiş bir sosyalist devletin durumu.
bu bir gerçek ki antisosyalist öğretinin kitabı haline gelmiştir. fakat zamanla klasikler listesine yerleşip genel
okuyucu kitlesine hitap etmektedir.
Kitabın alternatif isminide unutmamak gerek, BİR PERİ MASALI...
george orwell
hayvan çiftliği
çeviri: celal üster
can yayınları
158 sayfa.
yazılmasından kısa bir süre sonra klasikler listesinde yerini almıştır.
günümüzdeki yetişkinlere ve çoçuklara hitap eden animasyon film tadındadır, prototipidir.
her kesimden okurun keyif alarak okuyacağına inanıyorum.
Evet kitapta sosyalizm komünizm eleştirisi yapılmakta, bence yapıcı bir eleştiri.
bu eleştiriler sosyalist fikir dünyasında, düşünmeye sevketmektedir.
kitabın temel çerçevede dolaştığı ana fikir, kötü ellere geçmiş bir sosyalist devletin durumu.
bu bir gerçek ki antisosyalist öğretinin kitabı haline gelmiştir. fakat zamanla klasikler listesine yerleşip genel
okuyucu kitlesine hitap etmektedir.
Kitabın alternatif isminide unutmamak gerek, BİR PERİ MASALI...
george orwell
hayvan çiftliği
çeviri: celal üster
can yayınları
158 sayfa.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)